4 Eylül 2018 Salı

Tanzanya 2018 - Serengeti Tarangire Ngorongoro - Safari


Uzun süredir hayalim olan Serengeti Ulusal Parkı safari seyahatini 2018 Temmuz ayı itibariyle sonunda gerçekleştirdim. Özellikle safari ile alakalı çok fazla Türkçe kaynak olmaması sebebiyle, bir çok kişinin işine yarayacak bir yazı olacağını düşünüyorum.

Tanzanya, kuzeyde Kenya, batıda Kongo ve doğuda Hint Okyanusu ile çevrelenmiş, Afrika'da bir çok farklı aktiviteyi yapabileceğiniz enteresan bir ülke. Hep o belgesellerde gördüğünüz Serengeti Ulusal Parkı, Afrika'nın en yüksek zirvesi Kilimanjaro, Afrika'nın en büyük gölü Lake Victoria ve Afrika'nın Maldivler görünümlü adası Zanzibar, Tanzanya toprakları içerisinde ve hepsi de birbirine oldukça yakın diyebilirim. Dolayısıyla bir seyahat planlayacağınız zaman, ilgi durumunuza göre mümkün olduğu kadar çok aktivite yapın derim. Çünkü Türkiye'den aktarmasız yaklaşık 8 saat civarı bir uçuşunuz olacak. Bu bölgeye kadar gelmişken yapmadığınız kalmasın. Biz İstanbul-Zanzibar direkt uçuşu ile yaklaşık 7,5 saatte Tanzanya'ya ulaştık. Diğer opsiyonlar ise İstanbul'dan başkent Darüsselam'a gelmek ya da Dubai aktarmalı olarak Tanzanya'ya gelmek olabilir.

Çok uzun olacağı için yazıyı Safari ve Zanzibar olarak ikiye bölüp o şekilde devam edeceğim. Öncelikle safari...

SAFARİ

Tanzanya'da safari yapılabilecek bir çok bölge var. Ben, hem kendim gittiğim için, hem de en önemli bölge burası olduğu için Serengeti Ulusal Parkı'nı baz alarak anlatacağım.

1 - Başlangıç Noktası ve Ülkeye Giriş

Sizi Serengeti'ye götürecek safari firmaları kalkışlarını Arusha şehrinden yapacaklardır. Bir diğer opsiyon olarak buraya 50km mesafedeki Kilimanjaro Havalimanı'nı da tercih edebilirsiniz (İstanbul'dan uçuş mevcut). safari firmalarının büyük kısmı sizi otelinizden ya da Arusha Havalimanından ücretsiz olarak alacaklardır. Seyahatiniz sabah saat 9-10 civarı başlayacağı için bir gün önce otelde dinlenmeniz iyi olabilir. Arusha Havalimanı oldukça küçük ve buraya büyük ihtimalle 8 ile 40-50 arası değişen kapasiteye sahip Indiana Jones'vari uçaklarla gideceksiniz haberiniz olsun :) Buradan Serengeti'ye Jeep ile giderken yolda başka lokasyonlara da uğrayacaksınız. Fakat toplamda, oldukça bozuk yollarda 4-5 saat arabayla gideceğinizi hesaba katın. Bunu kaldıramam derseniz, direkt olarak Serengeti'ye giden küçük uçaklar da mevcut. Türk vatandaşları için vize isteyen Tanzanya için vizeyi, vardığınızda, kapıda 10 dakika içinde alabilirsiniz. Ücreti 50$. Bu arada merak edenler için söyleyeyim 2018 yılı için Türkiye'den Tanzanya'ya girişte, herhangi bir aşı zorunluluğu yok. Yaptırmanız gereken aşılar tamamen opsiyonel. Bir aşı kartına ihtiyacınız yok. Fakat siz yine de gitmeden önce önemli bazı aşıları yaptırın.


2 - Safari Turu ve Firması Seçimi

Kafanızdaki en büyük soru işareti bu olacak emin olun. Tanzanya, öyle gelişmiş bir ülke olmadığı için iletişim ve firma bulmak biraz sıkıntılı. Bu iş için bir numaralı noktanız https://www.safaribookings.com olsun. Bu site, Tanzanya, Kenya gibi bölgelerdeki tüm firmaları içeren bir rehber. Firma değerlendirmeleri ve kullanıcı yorumları mevcut. Firmalar da buradaki rating'lerine oldukça önem veriyorlar. Özellikle Türkiye'den giden kişilerden fazla yorum bulamadığınız için denk geldiğiniz her yorum önemli oluyor firmalarla ilgili. Bazı firmalar ücretin tamamını önce istiyor, bazıları ise farklı. Hiç bilmediğiniz bir web sitesi üzerinden ödeme yapmanız gerekebilir ya da Western Union ile bir bilinmezliğe para transferi yapmanız gerekebilir :) Biz, eski yorumlara da bakarak Kanuth Adventure firmasında karar kıldık. Sahibi olan Kanuth, size Whatsapp bilgisini veren ve her konuda yardımcı olan birisi. Size farklı paketler sunacaktır ve sizin isteğinize göre bu paket şekillenecek. Tüm ücretin %20'sini, online olarak safari öncesi ödedik ve kalan kısmını da vardığımızda nakit olarak verdik. Bu da dolandırılma riskini oldukça azalttı. Farklı firmalara baksanız bile en azından bize sorunsuz bir süreç yaşatan bu firmayı da aklınızda tutun derim. Araştırmalarınız sonunda çoğu yerde Leopard Tour ile de karşılaşacaksınız. Bu da iyi bir firma. Safari yaparken bu firmanın jeeplerinde çok sayıda gördük. Fiyatları ortalamanın bir tık üzerinde ama.


3 - Konaklama Türleri ve Fiyatlar

Safari ücretini değiştiren çok fazla faktör var. Öncelikle safari süreniz ve gideceğiniz yerler önemli. Biz 3 gece 4 günlük Tarangire, Serengeti, Ngorongoro'yu içeren bir tur planladık. Tadımlık safari yaşamak isteyen ve bünyesinden tedirgin insanlar için tavsiye ederim. Daha azı keyif vermez kesinlikle. Fiyatı belirleyen ikinci faktör ise turunuzun ve konaklamanızın türü. Genel olarak 4 ana konaklama türü mevcut. Budget, Mid-Budget, Mid-Range ve Luxury. Budget denilen, konaklamanızı 2 kişilik çadırlarda yapacağınız tür. Çadır kamplarında kalıyorsunuz. Bu kamplarda tuvalet ve yemek yerleri mevcut, çoğunda duş imkanı da var. Yemeiğinizi sizinle birlikte seyahat eden aşçınız hazırlıyor. Vahşi doğanın ortasında, diğer çadırlarla birlikte kalıyorsunuz. Mid-Budget ise daha lüks çadırlar ya da küçük kerpiç odalardan oluşan yerlerde konaklama demek. Mid-Range kısmında ise olay biraz daha otele dönüyor. Safari bölgelerinin iyi yerlerindeki otellerde ya da bir kaç odalı büyük, içinde kendi duşu vs. olan büyük çadırlarda kalıyorsunuz. Luxury kısmında ise sky is the limit :) Google'da 4 Season Serengeti diye aratıp görsellere bakarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız :) Bu opsiyon, para sıkıntısı olmayıp "Aman ben öyle pis yerlerde falan kalamam, yemeğim de düzgün olmalı" diyenler için. Bu opsiyon için çoğu tur firması direkt fiyat vermez. Özel olarak otellerle vs. iletişime geçiyorlar. Bir diğer konu da Private (Özel) ve Grup Safari olayı. Mid-Range'e kadarki turlar genelde grup safari oluyor. Yani jeeplerde 4-6 kişi seyahat ediyorsunuz. Private safaride ise iki kişi seyahat ediyorsunuz.

Özetle opsiyonlar bu şekilde. Biz, kişi başı günlük yaklaşık 200$ fiyattan 2 gece çadır, 1 gece taş ev gibi bir program yaptık.


4 - Sunulan Hizmetler

Alacağınız fiyata safari sürüşü (Game Drive diyorlar), şoför, aşçı, çadır, uyku tulumu, mat, kahvaltı, öğle yemeği paketi, akşam yemeği, günlük kapalı su, ulusal parklara giriş ücretleri, otele bırakma, otelden alma hizmetleri dahil. Seyahatiniz sonunda şoför ve aşçı için bahşiş vermeniz de bekliyor. Her birisi için günlük 15$ civarı uygun diyorlar. Bu parayı ekip olarak veriyorsunuz. Yani kişi başı 15$ değil. Tabi hizmete göre daha fazla ya da daha az da verebilirsiniz.


5 - Seyahat Öncesi Yapılması Gerekenler ve Götürülmesi Gerekenler

Burada götürülmesi gereken herşeyi yazmam imkansız fakat bir kaç çok önemli noktaya değineceğim. Onun dışında kendimin hazırladığı bir checklist vardı, bunu paylaşacağım.

Daha önce de belirttiğim gibi ülkeye girişte bir aşı zorunluluğu yok. Fakat siz yine de gitmeden önce hemen hemen her şehirde bulunan seyahat sağlığı merkezine uğrayın. Dönem dönem risk durumu değişebiliyor çünkü. Ayrıca Tanzanya, ciddi bir sıtma bölgesi olduğu için buradan size verecekleri hapları almanız gerekiyor. Bize Lemal ya da Lamal olan bir hap vermişlerdi. Bunun dışında bilimum sıtma önlemini almanız şart. Aslında safari bölgelerinde rakım sebebiyle çok sivrisinek olmuyor fakat yine de akşamları uzun kollu giyinmek ve sprey sıkmak gerekli. Bunun dışında, Haziran-Kasım aralığında gidecekseniz kesinlikle kalın bir şeyler alın. Ciddi anlamda ısı koruması olan kıyafetler alın yanınıza çünkü geceleri çok soğuk olabiliyor. Gündüz sabah 10'dan sonra t-shirt ile takılabilirsiniz. Yine listemde var fakat iyi bir telefoto lensi olan SLR fotoğraf makinesi ve dürbün kesinlikle şart. Dürbünsüz gidecekseniz hiç gitmeyin daha iyi, o kadar. Diğer çok önemli nokta ise valiz. Sonrasında Zanzibar vs. yapacak olsanız bile sert valiz götürmeyin. Çünkü bazı ara uçuşlarda firmalar kabul etmiyor ve safari araçlarında valizleriniz çooook yıpranacak, belki çöpe atmanız gerekecek. Ayrıca jeeplere çok zor sığdıkları için soft olmalarını istiyor tur firmaları ki tıkıştırabilsinler :) En önemlileri bunlardı. Diğerleri için aşağıdaki resmi inceleyebilirsiniz:



BİZİM TECRÜBELERİMİZ (Biraz uzun olabilir, sıkılan çıksın :)

Genel olarak küçük bir safari başlangıç bilgisi sunduktan sonra merak edenler için kendi sürecimizi hızlıca yazmak istiyorum. Araştırmalarım sonunda BushRoutes adlı bir firmayı ve yetkilisi Yussuf'un Safari için önerildiğini gördüm. Fiyat ve hizmet olarak oldukça iyi yorumlar almıştı fakat emaillerime çok geç dönmesi sonrasında bu firmayı eledik. Sonrasında SafariBookings üzerinden talepte bulundum. LeopardTours, 3 gece 4 gün için kişi başı 1700$ gibi bir fiyat çıkardı. Çok yüksek olan fiyat sebebiyle onu eledik. Sonrasında Uhuru Travel'dan Margeret ile iletişime geçtik. Kendisi çok ilgili bir yetkili. Özellikle lodge konaklamalı tur için çok iyi bir indirim de yaptı fakat fiyat bizim bütçemizi aştığı için Kanuth Adventure ile iletişime geçtik. Yaptığımız pazarlıklar sonrasında Kanuth ile kişi başı günlük 200$ fiyatıyla anlaştık ve toplam fiyatın %20'sini online olarak önceden ödedik. Seyahatimizin 4 kişilik grup olacağı şeklinde anlaştık. Safari günümüze kadar bizim grubumuza bir çift bulmaya çalıştı kendisi fakat bulamayınca başka bir tur firması ile seyahatimiz birleşti. Yani sizin tarihleriniz için başkasını bulamazsa bir şekilde hallediyor işini. Ankara->İstanbul->Zanzibar->Arusha uçuşumuz sonrası Arusha'ya vardığımızda bizi havalimanında Kanuth Adventure yetkilisi karşıladı. Ödemenin kalan kısmını da elden yaptıktan sonra bizi sonraki 4 günümüzün geçeceği jeepimize götürdü ve yolculuk başladı.


İlk gün, Arusha'ya yakın olan Tarangire Parkında seyahat ediyorsunuz. Jeeplerin hepsi, Indiana Jones filmlerinden çıkma eski Toyota Land Cruiser'lar. Aşırı bir konfor beklemeyin. Tarangire, kısmen Arusha'ya yakın olduğu için fazla bir yol gitmiyorsunuz ama yol yorgunluğunu 4 saatlik Serengeti yolunda yaşıyorsunuz :) Tarangire'de yoğunlukla otçul hayvanları ve maymunları göreceksiniz. Yırtıcılar diğer bölgelerde :) Öğle yemeği için diğer turların da geldiği öğle yemeği kampına gittik. Burada, oldukça lezzetsiz olan öğle yemeği paketinizdekileri, hayatta kalmak içni yedikten sonra yola devam ediyorsunuz. Park içinde jeep ile gezintiye devam sonrası akşam 7-8 civarı Hobbit evleri tarzı küçük konaklanacak taş evlerin olduğu bir kampa geldik. Kamp, gerçekten çok düzenli ve temizdi. Duş imkanı vardı ve tuvaletleri temizdi. Akşam yemeğini, çok iyi bir canlı dans performansı eşliğinde yedikten sonra, biraz sohbet ve yatış.


İkinci gün Serengeti Ulusal Parkı'na doğru yola çıktık. Yol üzerinde Ngorongoro Koruma Alanı'na da giriş yapmanız gerekiyor. Burası normalde programın son günü ziyaret edilecek fakat Serengeti'ye giderken buradan geçmeniz gerekiyor. Ngorongoro krateri üzerindeki yoğun bitki örtülü fakat tozlu yollarda gittikten sonra yaklaşık 1 saat giriş belgelerini beklediğimiz Serengeti Ulusal Parkı girişine geldik. Burada, lezzet harikası! öğle yemeği kutumuzdakileri tükettikten sonra yaklaşık 2-3 saatlik bir yolculukla Serengeti Ulusal Parkı'na geldik. Serengeti'nin Swahilice'deki anlamı yaklaşık olarak Sonsuz Düzlük demek ve burası gerçekten adının hakkını veriyor. Ufuk çizgisini genelde deniz ya da okyanusun sonunda görürsünüz fakat burada sonsuz düzlükler ufukta kayboluyor. Bu düzlükte gittiğiniz her yerde tek tük antilop, ceylan, zebra görüyorsunuz. Bu bölgede çok olmasa da zürafa görme imkanınız da var. Biz tabi çok hevesli olduğumuz için her gördüğümüz hayvanın resmini çekmeye çalıştık fakat ertesi gün parkın içinde artık yanımızdaki zebralara bakmaz olmuştuk sürekli görmekten :) Parka geç sayılabilecek bir saatte vardığımız için çok dolaşmadan kampımıza geçtik. Kampa varınca çadırlarımızı, rehber ve aşçımızın yardımıyla kurduk, akşam yemeğimizi yedik ve hiç bir çit, vs. koruması olmayan çadır kampında, vahşiliğin ortasında geçireceğimiz bir gece için uykuya daldık. İlk çadır deneyimim olması ve gece vahşi hayvan duyabilme ihtimali sebebiyle zaten uyuyamayacağımı tahmin ediyordum fakat uyuyamama sebebim çok enteresan bir şekilde "soğuk hava" oldu. "Afrika, Tanzanya nasıl soğuk olur?" diyebilirsiniz fakat Tanzanya Ekvator'un hemen altında Günay Yarı Kürede yer alıyor ve Temmuz ayı o bölge için kış mevsimi oluyor. Hava şartları ülkemizdeki gibi çetin olmasa da gece beklediğimden soğuk geçti. Safari yapmayı düşünenler bunu dikkate alsın.


Üçüncü günümüzde, yırtıcıların daha aktif olduğu saatler olan sabahın erken saatlerini kaçırmamak için 05:30 gibi uyandık. Kamptan çıkar çıkmaz bir aslan sürüsüyle karşılaştık. Gün içinde iki tane aslan çifti gördük. Bir tanesi önümüzdeki jeepin lastiklerine yatıp uyudu hatta :) Yırtıcı hayvanları hep belgesellerdeki halleriyle bildiğimiz için insanın içinde korku heyecan karışımı bir duygu oluyor fakat safari esnasında o hayvanların ne kadar kendi dünyasında olduklarını görüyorsunuz. Gitmeden önce, "Ya aslan çok yaklaşırsa" diye korkarken safari esnasında "Keşke bi cheetah görsek, arabanın tavanına atlasa da yakından görsek" falan diyorsunuz. Fil, zebra, bufalo, zürafa, aslan, ceylan, antilop gibi hayvanlara neredeyse 1 metre kadar yaklaştığımız oldu. Onlarca tilki, sırtlan, maymun, çeşit çeşit renklerde kuşlar gördük. Uzaktan bir cheetah gördük. Yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşarak su aygırı, nil timsahı gördük. Çok ciddi bir safari sevdalısıysanız, sadece Serengeti'te 1 hafta geçirdiğinizde bile doymayabilirsiniz. Her yerde değişik manzaralarla karşılaşıyorsunuz. Kavga eden su aygırları, küçücük bebeklerini bufalolardan koruyan fil sürüleri, çiftleşen aslanlar, yırtıcılardan tedirgin olan otçullar. Gerçekten çok keyifliydi. Araçların gidemeyeceği yer yok gibi bu arada. Genel olarak yol haline gelmiş çalıların içinden geçiyorken, yol olmamış, çukurlu, hendekli her yere girebiliyorsunuz. Bazen konvoy halinde giderken bazen etrafta bir tek sizin jeepiniz oluyor. Bir yerde toplanmış çok sayıda araç varsa bilin ki orada önemli bir hayvan vardır :) Günün sonuna doğru Serengeti'den Ngorongoro'daki çadır kampına doğru yola çıktık. Akşam yine çadırlarımızı kurup yemeklerimizi yedik. Diğer kamptan farklı olarak bu kampta silahlı korucular vardı. Tuvaletin hemen 2 metre arkasındaki çalılığa gitmenize izin vermeyip "asla çıkma ihtimali olabilir" denilen bir ortam hayal edin :) O gece söylenenlere göre çadırların kenarından bir fil sürüsü geçmiş ve çadırların arasından geçen aslan ve sırtlan olduğunu söylediler.


Son günümüzün sabahından Ngorongoro kraterine indik. Gece kampımız kraterin üst kısmında olduğu için hava bir önceki geceden daha da soğuktu. Ciddi bir kış akşamıydı diyebilirim. Günlük kıyafetlerim, polarım ve iki kat uyku tulumuyla anca uyuyabildim. Fakat kraterin içi bambaşka bir dünya. Yine devasa düzlüklerin olduğu, bazı bölgelerin yoğun bitki örtüsüne sahip olduğu kraterde, bolca aslan ve sırtlan gördük. Artık otçullardan bahsetmiyorum bile :) Son günümüzde Fil, Aslan, Bufalo, Leopar ve Gergedan'dan oluşan meşhur Büyük Beş'i tamamlamaya çalıştık fakat görmesi çok zor olan gergedana ne yazık ki denk gelmedik. Öğle yemeğimizi yedikten sonra artık geri dönüş yoluna çıktık. Aşçı ve şoförümüze bahşişlerini verdikten sonra bizi Arusha'ya geri götürdüler ve safari maceramız, gördüğümüz tüm güzelliklerle birlikte sona erdi.


Bizim gittiğimiz tarihlerde Zanzibar uçak biletleri gidiş dönüş yaklaşık 4500TL civarıydı. Bizim gibi, mil, puan, vs. ile uçak biletlerini bedavaya getirebilirseniz ve hayalinizde varsa gerçekten planlaması çok da zor olmayan ve kesinlikle yapılması gereken bir seyahat diyebilirim (Tabi biz çıktığımızda önceden aldığım dolarların ortalaması 3,75TL'ydi, artık biraz zor sanırım :) Yine de seyahat etmek isteyenlere bir fikir olması açısından aşağıya bu seyahatimizin özet bilgilerini paylaşıyorum. Yardım isteyen olursa sa mesaj atmanız yeter, elimden geleni yaparım. Sizleri heveslendirmesi için, tamamen kendi elimden çıkma fotoğraflar da koydum :)


Aynı seyahatte gittiğimiz Zanzibar hakkındaki detaylı yazıya ise aşağıdan ulaşabilirsiniz:

http://www.mehmetaktas.org/2018/09/tanzanya-2018-zanzibar.html

Seyahatimizin özeti

  • Program ve Ücret: 3 gece 4 gün 2 kişi toplam 1600$ safari ücreti
  • Safari Ulaşım: Ankara ESB -> İstanbul IST -> Zanzibar ZNZ -> Arusha ARK uçuşları
  • Uçak Biletleri: Ankara -> Zanzibar gidiş, Darüsselam -> Ankara dönüş yaklaşık 5000TL
  • Tarihler: 30 Temmuz - 2 Ağustos 2018
  • Anlaşılan Firma: Kanuth Adventure
  • Safaride Gidilen Yerler: Tarangire, Serengeti, Ngorongoro
  • Görülen Hayvanlar: Her çeşit antilop, zebra, zürafa, fil, leopar, aslan, cheetah, sırtlan, tilki, bufalo, su aygırı, timsah, maymunlar, afrika tavukları
  • Görülemeyen Önemli Hayvanlar: Gergedan

( tanzanya, safari, serengeti, ngorongoro, tarangire, afrika, zanzibar, jeep, game drive, düzlükler, aslan, leopar, sırtlan, cheetah, zebra, zürafa, fil, maymun, antilop, bufalo, gergedan, big five, kamp, çadır, krater, manzara, national geographic )

Tanzanya 2018 - Zanzibar

Bir önceki yazımda ( http://www.mehmetaktas.org/2018/09/tanzanya-2018-serengeti-tarangire.html ) safari severler ve safariyi merak edenler için bilgiler verdikten sonra sıra, son zamanlarda adını daha sık duymaya başladığınız, Afrika'nın Maldivler'i, Zanzibar'da :)

Zanzibar adası, Tanzanya'ya bağlı bir özerk bölgedir. Tanzanya'nın bir çok yeri birbirinden çok farklı olduğu için anakaradan şöyle böyle farklı demeyeceğim ama genel olarak tropik bir bölge. Yani bizdeki gibi 4 mevsim ve ciddi sıcaklık değişiklikleri yok. Sıcaklık her daim 20-25 derece bandında fakat mevsimler yağışlı ve kuru olarak ikiye ayrılıyor. Gün içinde hızlı yağış geçişleri ve sıcaklık değişimleri olabiliyor. Mayıs - Kasım arası yağışsız mevsim (Gerçi biz Temmuz'da bile yağış gördük ama...) Anakaradan farklı olarak adanın neredeyse tamamı müslüman. Merak edenler için alkol olayı Maldivler'dekine benzer. Otellerde rahat olabilirsiniz. Zanzibar'a, THY ile İstanbul'dan direkt uçuş imkanınız var. Bu seyahat yaklaşık 7,5 saat sürüyor.  Buraya kadar gelmeyi planlıyorsanız kesinlikle seyahatinize safari ya da Kilimanjaro tırmanışı ekleyin derim.


Her ne kadar resmi para birimi Tanzanya Şilini olsa da her yerde rahatlıkla dolar kullanabilirsiniz. Sadece küçük bahşişler için şilin alabilirsiniz. Tek dikkat etmeniz gereken Zanzibar'da ve Tanzanya'da 2006 yılından önce basılan dolar banknotları kullanılmıyor. Zanzibar, Afrika köle güzergahlarının zamanındaki önemli bir merkeziymiş. Bununla ilgili müzeler falan da var. Aynı zamanda eski bir İngiliz sömürgesi olması sebebiyle yanınızda İngiliz tipi priz dönüştürücü almayı unutmayın. Trafiğin soldan aktığını da kesinlikle unutmayın ;)

Tanzanya, sıtma riski içeren bir ülke ve sıtma taşıyan sinekler de ılıman iklim, nem ve düşük rakım sevdikleri için Zanzibar bu konuda riski yüksek bir bölge. Her ne kadar sağlığa zararlı da olsa %30 civarı Deet içeren sivrisinek spreyi götürmenizi tavsiye ederim. Türkiye'de bulması biraz zor ama bunu belirtmeliyim. Gündüz hemen hemen hiç sinek yok gibi fakat özellikle akşamlar uzun kollu üst ve pantolon giymenizi tavsiye ederim. Elinizden geldiğince korunun. Seyahatiniz önce Seyahat Sağlığı Merkezleri'nden bir tanesine uğrayıp sıtma ilaçlarınızı alın ve aşı önerilerinizi alın. 2018 Temmuz döneminde, Tanzanya'ya giriş için zorunlu bir aşı yaptırmanıza gerek yoktu. İsteğinize kalmış. Eskiden sarı humma aşısı zorunluymuş fakat canlı bir aşı olmasından ötürü biz vurulmadık. Hepatit A-B ve tetanoz aşılarınızı ihmal etmeyin. Orada kesinlikle ama kesinlikle musluktan ya da açık başka bir yerden su içmeyin. Kaldığımız hotelde bile her gün banyomuza dişlerimizi fırçalamak için kapalı su bırakıyorlardı.


Biz, safari sonrası 1 hafta deniz-kum-güneş tatili yapmak istediğimiz için çok otelden çıkmadık fakat adayla ilgili araştırmalar yaptım ve yine de bilgi vermek isterim. Zanzibar'ın dört bir yanı farklı bir konsepte sahip. Adanın merkezi diyebileceğim yer Stone Town. Yürüyerek gezilebilecek, pazarların, dükkanların, restaurantların, müzelerin bulunduğu yer burası. Adanın güneyi Dimbani bölgesi, yunus bölgesiyle meşhur ve yunus turlarına katılabilir, yunuslarla yüzebilirsiniz. Adanın batı bölgesi ise bakir plajları olan, adanın daha sakin, daha yerel insanlar görebileceğiniz ve konaklamak için ucuz olan bölgesi. Doğu kısmı zaten Stone Town'ın bulunduğu bölge. Adanın daha turistik olan, resortları barındıran, bizim de kaldığımız bölgesi ise Nungwi ve Kendwa'nın da bulunduğu kuzey bölgesi. Özellikle Kuzey Doğu kısmına gidip, burada okyanusa girip, gün batımının keyfini çıkarın derim. Nasıl bir tatil istediğinize göre tercih size kalmış fakat Hint Okyanusu'na girmek isterseniz, gel-git'in insafına kalmış durumdasınız. Kuzey bölge, gel-git'den daha az etkileniyor diyebilirim fakat buna rağmen bir gün yüzdüğünüz yerde ertesi gün yürüyorsunuz gibi durumlar olabiliyor. Haritadan yine bakarsınız fakat fikir vermek açısından, merkez Stone Town - Kuzey uç Nungwi arası taksi ile 1 saat 15 dakika civarı sürüyor. Eğer otelde takılmam derseniz 1 haftada adanın dört bir yanını rahat rahat gezebilirsiniz.


Zanzibar'da bembeyaz kum ve turkuaz okyanusun keyfini yaşamak dışında yapılabilecek turistik aktiviteler de var. Freddie Mercury'nin doğduğu yer olan Zanzibar'da, Stone Town'da kesinlikle gezmelisiniz. Daracık sokakları, sağlı sollu dükkanları ile çok değişik bir yer. Bu bölgedeki her bir evin kapısı oldukça şık tasarlanmış ahşaptan yapılma ve bu kapılardan, evde yaşayan kişinin maddi durumu çıkarılabiliyormuş. Freddie Mercury'nin doğduğu ev olduğunu iddia ettikleri bir hotel var ki çok gezmeye gerek yok. Yine Stone Town'da, akşamları kurulan bir yiyecek pazarı var. Her türlü hastalık riskine karşı gidip denenebilir deniz ürünleri. Yine Stone Town'da bulunan Kölelik Müzesi'ni de ziyaret edin derim. Nemden ötürü gezmesi biraz zorlayabiliyor fakat insanı oldukça düşündüren bilgiler edinebilirsiniz.

Zanzibar'da yetiştirilen çeşit çeşit baharatların tanıtıldığı, tadıldığı ilginç Baharat Turu ve bizim yapamadığımız, 100 yıllık kaplumbağaların bulunduğu Prison Island Turu'na kesinlikle katılın. Her ikisi için de ortalama fiyat 25$ civarı. Pazarlığınızı buna göre yapın. Bu arada pazarlık demişken, ne alırsanız alır, pazarlık yapın. Zaten fiyat sorduğunuzda "Siz ne verirsiniz?" diyerek sizi zorla pazarlığa sokmak isteyeceklerdir. 60$ dedikleri bibloyu 20-25$'a alabilirsiniz rahatlıkla. Eğer dalış yapmaya meraklıysanız ada yakınlarında, mevsimine göre balina köpekbalıkları bulunduğunu belirteyim. Böyle bir imkanınız da var.

Restaurant vs. olarak, Avrupa şehirlerindeki gibi, olmazsa olmaz diyebileceğim yerler yok. Az bir TripAdvisor araştırması yapınca çıkacak 1-2 restaurantı deneyebilirsiniz. Tek dikkat etmeniz gereken şey temizliği.


Bütçe durumunuza göre, Türkiye'deki benzer otellere göre fiyatı oldukça iyi olan, adanın kuzeyinde, bizim de Kaldığımız Nungwi bölgesinde yer alan DoubleTree Nungwi by Hilton'u konaklama için tavsiye edebilirim. Yemek kısmı biraz zayıf olmasına rağmen herşey dahil konsepti var. Plajı güzel. Plajında 24 saat göre yapan 2 güvenlik görevlisi var. Adanın her plajında bulunan ve ilk başta bunaltıcı gelen beachboy'lara zamanla alışıyorsunuz ve sizi rahatsız ederlerse güvenlik de yardımcı oluyor. En güzel olanı ise, otelin plajından, Zanzibar'ın doğu kıyısı boyunca aşağı doğru yürüyebiliyorsunuz. Otellerin plajları var, fakat bizdeki gibi oteller tarafından tapulanmamış. Halk yürüyebiliyor. Bu arada unutmadan belirteyim. Bu otelin bir güzel yanı da, Stone Town'da bulunan bir şubesi daha var. Böylece, bizim gibi son gün merkezi gezmek isterseniz, rica edip, valizlerinizi merkezdeki otelde tutabiliyorsunuz.


Son olarak, Zanzibar'a gitmeyi düşünenler için bir öneride bulunayım. Toplu taşıma olmasına rağmen bu bizim kullanacağımız tarzda değil. O nedenle taksi kullanmak durumundasınız. Bilgilerini Tripadvisor'dan edindiğim Aseid'i, adadaki tüm ulaşım işleriniz için kullanabilirsiniz :) +255 65 584 6082 numarasından WhatsApp ile mesajlaşın, size her türlü yardımcı olacaktır. Bizi Zanzibar Havalimanı'ndan, elinde ismimi tutan bir görevliyle alıp Nungwi'ye 40$ gibi bir ücrete götürdü. Ayrıca yol masrafınıza biraz daha ekleyerek size güzel baharat tadım turu, Prison Adası turu, gibi turlar da ayarlayacaktır. Kendisini kesinlikle tavsiye ederim, işlerinizi çok kolaylaştıracaktır.

Güney yarı kürede bulunan Zanzibar, tropik ağaçları, meyveleri, bembeyaz sahilleri ve masmavi okyanusu ile gerçekten cennet gibi bir yer. Uygun fiyata bilet bulduğunuzda ya da millerinizle biletinizi alın ve direkt uçuşun keyfini çıkarın derim. Aramızda saat farkı da bulunmayan Zanzibar, artan döviz kuruna rağmen hala bizim 5 yıldızlı otellerimizle aynı oranda olan otel fiyatları ile yaz tatilinde tercih edilecek bir yer gerçekten.


( tanzanya, zanzibar, nungwi, stone town, freddi mercury, hint okyanusu, baharat, palmiye, tatil, deniz, kum, güneş, doubletree )

18 Temmuz 2018 Çarşamba

Injecting Template Example with Data Binding in Polymer 3.0

In the world of Web Components, it is always easy for a developer to set a property or attribute of a component but it is a little bit complicated to use a component inside another one with data binding for each.

If you are using Polymer Framework, the most obvious example is iron-list component. This component requires a <template> between its tags and each component in this template has its own data. An example is shown below:

<iron-list items="[[items]]">
  <template>
    <div> [[item.myProp]] </div>
  </template>
</iron-list>

Until Polymer 3.0, this was done with templatizing and slotting. I do not want to go into details but before Polymer 3.0, it was pretty much like below:

  • Polymer.Templatizer behavior should be added 
  • Main template of the component should be templatized : this.templatize(template)
  • Clone the item inside template tags with 
    • var clone = this.stamp()
  • Optionally, bind data you want inside this clone 
    • var clone = this.stamp({item:{"myProp":"Test"}})
  • And finally put your cloned element with data inside any HTML element
    • Polymer.dom(this.$.myDiv).appendChild(clone.root);
  • And that is it for < Polymer 3.0...

Things are a little different in Polymer 3.0. Again you should use the power of Templatize class but honestly it was very difficult to find a proper documentation or example to do this. So I want to share my experiences with you and I will do this with a real example. What I did is to create a simple custom-card component which has two properties firstText and secondText. This component is a simple card view which renders two given text with different colors. This is the easy one. My other component is a custom-list component which loops the first component in it with data binding by template injection.

<custom-list id="myList"> 
   <template>
      <custom-card first-text="Book Name: [[item.title]]" second-text="Author: [[item.author]]" />
   </template>
</custom-list>

Let's continue step by step:

1. You should import templatize class
import { templatize } from 'node_modules/@polymer/polymer/lib/utils/templatize.js';

2. Get the template object between tags of custom-list
var template = this.querySelector('template');

3. Call templatize method to get a TemplateClass object in order to do stamping
var TemplateClass = templatize(template);

4. Items property is an array contains JSON objects like {title:"MyItem", author:"MyAuthor"}. In a for loop, these object should be injected into each <custom-card> object as "item" property:
var instance = new TemplateClass( { item : this.items[i] } );
this.shadowRoot.appendChild(instance.root);

This simple code will let you iterate through each of your data in "items" property, create <custom-card> clones and inject this data into these clones. There is full working code available below. Hope this code block helps other developers who is struggling the same templatizing work in Polymer 3.0  

Code:


( polymer, polymer 3.0, template, templatizing, slot, inject, data bind, web components, stamp )

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Londra

Son yazımın tarihine baktım da üzerinden çook uzun bir zaman geçmiş. Bu uzun arayı, güzel bir Londra yazısıyla bozmak istedim. Bu sefer turistik yerlerden çok bahsetmeyeceğim, onlar her yerde var. Biraz şehrin kendisinden, özelliklerinden ve gitmek isteyenlerin dikkat etmesi gerekenlerden bahsedeceğim. Umarım Londra'yı gezip görmek isteyenler için işe yarar bir yazı olur.

Coğrafya ve Vize

Londra, herkesin bildiği gibi İngiltere'nin başkenti. Fakat bu bölgede, "ülke" dışında, kafa karıştıran farklı bir kaç kavram da. Öncelikle kısaca bunlardan bahsedeyim. Londra, adı "İngiltere" olan ülkenin başkenti. Fakat bu bölgeye geldiğinizde daha çok Birleşik Krallık (United Kingdom)'ı duyacaksınız muhtemelen. Bir de Büyük Britanya (Great Britain) var :) Yandaki haritada detaylı bir şekilde gösteriyor aslında. İngiltere, İskoçya ve Galler'in bulunduğu büyük adaya Büyük Britanya; buna Kuzay İrlanda'yı da eklerseniz Birleşik Krallık oluyor. İrlanda, Kuzey ve İrlanda Cumhuriyeti'nden oluşan ayrı bir ada ve bu da komple işin içine girince British Isles kavramı ortaya çıkıyor. Bunları söylememdeki asıl sebep şu: vize! İngiltere'yi ziyaret etmek için UK (Birleşik Krallık) vizesi almanız gerekecek ve en az 6 aylık alacaksınız. Vize almak çok zor değil, belgeler vs. belli fakat aldığınız nefes için bile ekstra para isteyecekler bunu bilin. Normal başvurular 15 iş gününde sonuçlanıyor. Bu vizeyle İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzay İrlanda'ya girebiliyorsunuz. Normalde Birleşik Krallık vizesi ile meşhur Dublin'in de olduğu İrlanda Cumhuriyeti'ne giriş yok fakat İrlanda Cumhuriyeti ve İngiltere arasındaki bir anlaşma gereği, 30'a yakın ülkeye ekstra bir ayrıcalık tanınmış ve UK turist vizeniz ile, İngiltere üzerinden İrlanda'ya girebiliyorsunuz. Öncelikle bir kere İngiltere'ye giriş yapmanız gerekiyor ama. Sonrasında ise istediğiniz gibi direkt uçuşla bile İrlanda Cumhuriyeti'ne gidebilirsiniz. Unutmayın, bu sade turist vizesi için geçerli. Örneğin benim gibi çalışma vizesi ile geldiyseniz Dublin'e gitme hayalleriniz bir başka bahara kaldı demektir :(

Havalimanları

Evet vize işlerini bir kenara bırakıp Londra'ya gelelim. Londra, toplamda 6 adet havalimanına sahip. Bizi ilgilendirenler ise Heatrow, Gatwick, Luton ve Stansted. Luton ve Stansted merkeze diğerlerine göre daha uzakta ve zorunlu olmadıkça tercih etmeyin. 40-50 lira ucuza buraya uçan bir uçuş sonrası merkeze gelmek için 20 GBP vermek zorunda kalabilirsiniz. Merkeze en rahat ulaşımı olan Heatrow Havalimanı. Buradan Piccadily metro hattını kullanarak metro ile merkeze gelebilirsiniz. 2. tercihiniz ise, benim de kullandığım Gatwick olmalı. Buradan da merkez Victoria İstasyonu'na 30-35 dakika gibi bir sürede trenle gelebilirsiniz. Ulaşım kartınız, temassız kredi kartınız ya da Oyster'ınız (Bunlardan birazdan bahsedeceğim:) varsa tek yön 8.10 GBP.

Hava Durumu

Londra, kuzeyde ve okyanusa kıyısı olması sebebiyle soğuk. Yazın bile geldiğinizde hiç boşuna kısa şort, ince bluz falan getirmeyin. Bu yazdıklarımı Temmuz ortası, Ağustos başında yazıyorum öyle hesap edin. Yerel insanlarla konuştuğumda şunu öğrendim. Londra'da yaz, Wimbledon teniz turnuvası boyunca sürermiş. Turnuva bitince yaz mevsimi de sonbahara dönmeye başlarmış. Turnuva genelde Temmuz başında başlar ve Temmuz ortasında biter. Temmuz ortasında Londra'ya indiğimde herkes parmak arası terlik ve kısacık şortlarla dolaşırken 1 hafta sonra herkes kaban giymeye başladı :) Bunu söylerken tabi ki istisnalar olabilir fakat genel olarak yazın geliyorsanız serin bir yaz ve sonbahar havası bekleyin. Bir de her daim yağmur yağma ihtimali var. Park vs. gezmek için planlarınızı, o günün sabahı hava durumuna bakarak yapın. Yoksa gününüz heba olabilir. Yağmur her an yağma potansiyeline sahip. Bir de tamamen bulutlu bir havada güneş yanığı olabilirsiniz :) İnanın ben de anlamadım buranın havasını, 4 mevsime de hazır olun :) Her zaman yanınızda bir yağmurluk, şemsiye bulunsun.

Ulaşım



Londra demek ulaşım demek. Şehir büyük. Bazı yerlere yürüyerek gidebiliyorsunuz fakat genel olarak hayatınız metro ve otobüslerde geçecek. Londra, devasa bir ulaşım hattına sahip. Zaten metro haritasına ilk baktığınızda çok korkacaksınız. Kaldıkça alışıyorsunuz ama. Şehirde metro, tramvay, tren, otobüs ve hatta havaray ile ulaşamadığınız yer yok gibi bir şey. Metrolar gece 12'ye kadar çalışıyor. Bazı hatlar için gece metroları var ve bunlar da Cuma ve Cumartesi geceleri çalışıyor. Otobüsler ise 24 saat kullanılabilir fakat geceleri otobüs seferleri de azalıyor. Bu karmaşık ulaşım haritasını kolay hale getirmeniz için ise bir uygulama yeterli: Citymapper. Ne yapıp edip gitmeden bu uygulamayı kurun. Tek yapmanız gereken gideceğiniz yeri aratmak ve uygulama ise bütün ulaşım opsiyonlarını söyleyecek. Hem ücret hem de süre bilgisini de göreceksiniz. Hatta Uber'in fiyatını bile söylecek size. Bu uygulama olmazsa olmazınız olmalı. İkinci önemli nokta ise seyahat kartları. Londra'da Oyster adında bir kart var. Bu kartı merkezdeki hemen hemen her istasyondan, hatta bazı büfelerden elde edebilirsiniz. Bir kart ücreti var ve satın aldıktan sonra kredi kartınızla, her metro girişinde bulunan kiosklardan içine para yükleyebiliyorsunuz. İşiniz bitince de hem kart ücretini hem de içinde kalan parayı iade alabiliyorsunuz. Oyster'ı, metro, tramvay, havaray, otobüs gibi tüm ulaşımlarda kullanabilirsiniz. Bazı tren seyahatlerinizde de kullanabilirsiniz. Örneğin yukarıda bahsettiğim Gatwick Havalimanı - Victoria treni, normal bilet alırsanız 15 GBP, Oyster kullanırsanız 8,10 GBP. Bu kartı da aynı Akbil gibi okutuyorsunuz. Metro ve tramvay kullanırken hem girişte hem çıkışta, otobüs kullanırken sadece girişte okutuyorsunuz. Eğer metroda çıkışta okutmazsanız gişelerden geçemezsiniz haberiniz olsun. Ayrıca Londra'da temassız kredi kartı kullanımı çok yaygın. Bunun bir getirisi olarak Oyster kullanabildiğiniz turnikelerde temassız özellikli kredi kartınızı da kullanabilir, girişte çıkışta kredi kartınızı okutup Oyster kullanır gibi geçiş yapabilirsiniz. Fakat Oyster'ın indirimlerinden faydalanmak için aynı kredi kartını kullanmanız şart. Ayrıca Android ve iOS telefonlarınızla da NFC ile ödeme yapabilirsiniz.

Londra Metro Haritası (TFL)
Oyster kartı alıp para yükleyip kullanmaya başladığınızda "Pay as you go" yani kullandığın kadar öde şeklinde oluyor. Bunun da bir üst limit var ve onu geçmiyor günlük ödediğiniz miktar. Örnek vermek gerekirse sadece 1. ve 2. bölge içinde gezdiğiniz durumda günlük 6,60 GBP'yi geçtiğiniz zaman kartınızda daha fazla para gitmiyor. Günlük limit 6,60 GBP. Buradan şu soruya geliyoruz: Bölge ne demek? Londra şehri, merkeze uzaklığına göre en merkezi 1. bölgeden en uzak 9. bölgeye kadar numaralandırılmıştır. Bu bölgeler, metro kullanırken ödeyeceğiniz ücretleri belirler. Genelde tüm turistik yerler 1. ve 2. bölgede bulunur. Fakat otelinizin 4. bölgede bulunması gibi bir durumda günlük maksimum Oyster ödemeniz 6,60 GBP'den bir anda 9,50 GBP'ye çıkar. Bu nedenle otelinizin lokasyonuna dikkat edin. 3-5 lira az para vereceğim derken ulaşım için cebininizden çok para çıkabilir. Oyster 1. opsiyon. 2. opsiyon ise Travel Card. Bu kartları günlük, haftalık, aylık ya da yıllık alabiliyorsunuz. Eğer 1 haftadan fazla kalacaksanız ve metroyu çok sık kullanacaksanız, Oyster'dan daha karlı olabilir. Fiyatlara https://tfl.gov.uk'den bakabilirsiniz.

Ulaşımla devam edersek, böylesine büyük bir metro ekosistemini işletmek kolay değil. O nedenle aksaklıklar ve değişiklikler her zaman oluyor buna alışın. 30 dakikada gideceğiniz bir yere bir anda 1 saatte varabilirsiniz. A hattına binersiniz, 3 durak sonra hattınız bir anda B hattına dönüşür. İneceğiniz duraktan 2 durak önce "Son Durak" anonsu duyabilirsiniz. Bu nedenle gözünüz uyarı ve yazılarda, kulağınız da anonslarda olsun. Ulaşım genel olarak çok yorucu. Metro aktarmaları, metroların sıcaklıkları vs. sizi çok yoracak ve boğacak buna hazırlıklı olun fakat istediğiniz her yere de metroyla gidebileceksiniz. Metro yerine otobüs de tercih edebilirsiniz. Londra'nın meşhur 2 katlı otobüslerine zaten kesin binin fakat özellikle merkezi yerlerde bir yerden bir yere gitmek çok zaman alıyor. Hiç abartmıyorum, yürüyerek otobüsten daha hızlı gidebiliyorsunuz bazı yerlerde. Çok fazla trafik ışığı var. Fakat otobüs ücretleri de metrodan daha ucuz ve 1 aktarma da ücretsiz.

Bisiklete olayına gelirsek, şehrin çok bisiklet dostu bir şehir olduğunu söyleyemeyeceğim. Bir Amsterdam ya da Barcelona gibi her yerde bisiklet yolları yok. Parkların bir çok bölümünde bile bisiklet sürmek yasak. Genel olarak arabalarla birlikte yolda gitmeniz gerekiyor. Bu da özellikle bisiklet tecrübesi olmayan kişiler için, hem de ters yönden akan trafikte büyük tehlike demek. Ama bir çok şehirde bulunan günlük bisiklet kiralama opsiyonu Londra'da da var. Santander bisikletlerini sadece kredi kartınızla günlük 2 GBP'ye kiralayabilir, yarım saati geçirmeden ücretsiz kullanabilir sonra başka bir durağa bırakıp yine aynısını yapabilirsiniz. 24 saat sadece 2 GBP. Fakat şunu unutmayın, Londra trafiği, gerçekten yoğunluk ve saygısızlık olarak İstanbul trafiğini aratmayacak cinsten. O nedenle yaya ya da bisikletli olarak çok dikkatli olun. Arabaların ters şeritten gittiğini hiç bir zaman unutmayın. Bazı yerlerde karşıya geçmeden önce "Sağa Bakın" ya da "Sola Bakın" diye yazar yerlerde. Bu yazılara dikkat edin.

İnsanı

Borough Market
Londra aşırı kozmopolit bir şehir. New York'u gezenler ve sevenler hiç yabancılık çekmeyecektir. Çok fazla milletten insan ve ağırlıklı olarak Hintli ve Pakistanlı mevcut. O bildiğiniz kızıl saçlı beyaz tenli İngilizler yok denecek kadar az Londra'da. Göçmenler de İngilizce'ye oldukça hakim. Çok net bir İngiliz aksanı duyup dönüp baktığınızda bir pakistanlı görmeniz çok olası. Fakat herkes mükemmel bir uyum içerisinde. İnsanlar aşırı kibar. İki valiz taşıyarak otele giderken metrolarda ergeninden, ev hanımına, sarhoşundan, iş adamına herkes valizlere yardım etmek istedi. Herkesin iki lafı "Sorry" ve "Thank You". Kendinizi bu anlamda iyi hissedeceksiniz. İkinci olarak ise şehrin kalabalıklığını her zaman göz önünde bulundurun. İş zamanları "Peak Time" ( 06:00-09:30 ), tüm metrolar tıklım tıklımken sonrasında bomboş seyahat edersiniz. Tren, metro, otobüs biletlerinin tamamı da bu saatlerde daha pahalıdır aklınızda bulunsun. Zamanınız çoksa, bu saatleri es geçin derim.

Burada bir diğer durum ise iş çıkışı sosyalleşmek. Saat 17:30'da her yer boş iken 18:00 - 18:30 civarı bir anda tüm mekanlar beyaz yakalı dolar. İş çıkışı bira içmek diye bir kültür var burada. Çalışanlar, tek, iki kişi ya da grup olarak iş çıkışı bir mekana giriyorlar, birer bira içip sohbet edip çıkıyorlar. Böylece heme sosyalleşmiş oluyorlar hem de iş çıkışı yoğunluğunu atlatmış oluyorlar.

Yemek

Wagamama spesyallerinden
Londra, Pound ya da Sterlin ne derseniz, kur olayından ötürü bize göre oldukça pahalı bir şehir. 4,65 TL olan Türk Lirası - GBP kurunu, bankalarında da harcamalara koyacağı farklardan ötürü ben 5TL gibi düşünüp harcadım paramı. Burada en çok para ulaşıma gidecek onu unutmayın. Gelelim yemek olayına. İngiliz mutfağı diye bir şey yok öncelikle onu söyleyeyim. Londra'nın büyük bir kısmı obezlerden oluşuyor. Sürekli kızartma yiyorlar ve sizin de çok bir seçeneğiniz kalmıyor. En buraya özgü iki yemek olarak Fish & Chips ve Mac 'n' Cheese var. Birisi morina balığı ile yapılan balık kızarma ve patatez kızartması, diğeri de peynir soslu makarna diyebilirim. Bunun dışında tüm dünya mutfaklarını bulabilirsiniz. Başta Uzakdoğu, Hint ve İtalyan mutfağı olmak üzere bir çok çeşit restoran var. Ben gitmedim ama bazı yerlerde Türk restoranları da gördüm. Simit Saray ve Kahve Dünyası da var :) Restoranlarda ortalama bir porsiyon ana yemek 9-13 GBP bandında. Tabi bu fiyatı artırabilirsiniz de. Ya da Çin Mahallesi'ne gidip 6-7 GBP civarına tıka basa doyabilirsiniz. Çin Mahallesi'nde Misato'ya kesin gidin. Fiyat / Performans daha iyi yemek yenecek yer yok bence Londra'da. Somon'lu menüleri var 6 GBP civarına ve bir harika.

Restoran dışında gün içinde ya da bazen akşam atıştırmalık ya da doymalık sandviç de yiyebilirsiniz, burada çok yaygın. Pret a Manger ya da Marks and Spencer yemek bölümlerinde bulabilirsiniz. Ayrıca şehrin her yerinde, gitmenizi tavsiye edeceğim Costa Cafe ve Cafe Nero'lar var. Buralarda 2-3 GBP civarına çok lezzetli sandviçler yiyebilir, 2 GBP civarına da kahvenizi alabilirsiniz. Eğer uzun süreli kalıyorsanız market ihtiyacınızı Sansburry's ya da Tesco'dan karşılayabilirsiniz. 75ml sular genelde 1 GBP civarı fakat gönül rahatlığıyla şişenizi musluktan doldurabilirsiniz. Londra'da musluk suyu içilebilir. Hatta bazı restoranlarda size musluk suyu bile getirebilirler bardakta.

Çok fazla seçenek var tabi ama restoran olarak önerebileceğim bir kaç yer var. Ortalama fiyatlara, temiz ve ortalamanın üstü yemek için "Frankie and Benny's"i tercih edebilirsiniz. Her yemek sonrası bir sonraki yemek için %25 de indirim kuponu verirler, bunu da kullanın. Biraz önce bahsettiğim Misato'ya kesin gidin. Japon mutfağı fakat her şey var, çok ucuz ve porsiyonlar çok doyurucu. Fish & Chips için "The Mayfair Chippy"ye gidin. yemek olarak bana çok hitap etmedi fakat eşim bayıldı lezzetine buranın. Zaten girişte de bi dolu Michellin, Tripadvisor vs. sticker'ı göreceksiniz. 15-16 GBP civarı porsiyonlar. Gerçekten tıka basa ete doymak istiyorsanız "Bodean's" gidin. Şehirde bir kaç tane var. Ortam çok barbarca onu söyleyeyim, kibar bir ortam beklemeyin. Her taraf hunharca barbekü yiyen insanla dolu fakat et bir harika. Logosunda domuz resmi var ama çok doyurucu Beef opsiyonları da var. Yine uzakdoğu isterseniz Wagamama'yı da öneririm. Buranın yemekleri de oldukça doyurucu. Yine ucuza, otantik yemekler yemek isterseniz Borough Market'i şiddetle tavsiye ederim. Bir dolu mutfaktan sokak yemekçisi var burada ve 4-5 GBP'ye çok doyurucu afrika yemekleri falan yiyebilirsiniz. Yerel bir İngiliz Pub'ı için de "Nag's Head"e gidebilirsiniz.

Gezilecek Yerler





Burada sadece isim vereceğim. Zaten herhangi bir blogda bulabilirsiniz turistik yerleri. Tek söyleyeceğim, devlete ait olan müzeler ücretsiz, diğer her şey ücretli. Ücretli aktiviteler için 20 GBP civarı ücretleri gözden çıkarmanız lazım. Açık söyleyeyim baya koyuyor insana. Ben hepsine giderim, vaktim de var diyorsanız London Pass alabilirsiniz. O zaman baya ucuza geliyor. Diğer bir yöntem ise gün içinde tren kullandıysanız, tren biletini göstererek 2 aktiviteye tek ücret verebiliyorsunuz ya da iki kişi için tek kişi ücreti. Bazı aktiviteler için çikolata kutularında falan indirimler olabiliyor onları takip edebilirsiniz. Meşhur British Museum, Natural History Museum ve National Gallery ücretsiz. Diğer herşey ücretli :) Big Ben, Westminster Abbey, Tower Brige gibi yerlerin resimlerini falan çekebilirsiniz tabi ama içlerine girmek paralı. Londra'daki bence en mükemmel ücretsiz aktiviteler ise parklar. Ben bu kadar güzel parklara sahip bir şehir daha hatırlamıyorum. Meşhur Hyde Park'a gidebilir, gerçek geyiklere 1-2 m yaklaşmak isterseniz, Yosemite ayarında Richmond Park'a gidebilir, sincaplara dokunmak, onları sevmek isterseniz Regents Park'a gidebilirsiniz. Yetmezse St. James's Park var, Green Park var... Parka doyacaksınız burada onu söyleyeyim. Eğer eğlence sever bir insansanız ve ABD'deki Disneyland tarzı roller coaster falan istiyorsanız Thorpe Park'a gidebilirsiniz. Çok fazla turist olacak ve başka bi şehirde gittiyseniz belki verdiğiniz paraya değmeyecek fakat içinde Atatürk'ün de balmumu heykelinin olduğu Madame Tussaud's a gidin bence.

Aklıma gelen gezilecek yerleri de buraya şöyle not düşeyim:

Big Ben, London Eye, Buckingham Palace, Westminster Palace & Abbey, Trafalgar Circus, Piccadilly Circus, St. James's Park, National Gallery, Tower of London, Tower Bridge, Thames River, St. Paul Cathedral, National History Museum, King's Cross Station, Holland Park, Harrods, Notting Hill, Oxford Street, Richmond Park, Hype Park, Covent Garden, Madame Tussaud's, Soho, Green Park, British Museum, Victoria&Albert, London Zoo...

Son Notlar

Merkezden bir yerden yerel bir telefon hattı almanız avantajınıza olur. Internet her yerde lazım olabiliyor çünkü. Her bakkalda en ucuz hat olan Lyca Mobile'ı bulabilirsini. Ben biraz pazarlıkla EE operatöründen 12GB 100DK Sınırsız SMSli hattı 15 GBP'ye almıştım. Gelelim alışveriş kısmına. Alışveriş için çok uygun bir yer değil bence Londra. Bazı şeyler ciddi ucuz fakat kur farkından dolayı beliniz bükülüyor. İlla ki bir şeyler alacağım derseniz meşhur Primark var oraya gidin. Bizim oraların LCWaikiki ayarında bir yer fakat ihtiyacınız olması durumunda kıyafetler ciddi ucuz. Hediyelik eşya için Oxford Caddesi'ni tercih edebilirsiniz, bi dolu dükkan var. Ayrıca buraya kadar gitmişken de Ben's Cookies'in enfes kurabiyelerinden yemeden dönmeyin :) Belki biraz pahalı gelecek fakat imkanınız olursa bir müzikale gidin. Ben Mamma Mia! ya gittim ve gerçekten çok eğlendim, şahaneydi.

Ben kullanmıyorum fakat arkadaşlardan biliyorum, eğer sigara içiyorsanız, burada içmeyin :D Ya da kutu kutu sigara getirin yanınızda çünkü bir kutu sigara 10 GBP civarı (Evet yaklaşık 50TL). Kullananlar için Londra elektronik sigaranın en önemli lokasyonlarından. Likit vs. falan ucuza bulabilirsiniz burada.

Londra'nın simgesi çift katlı otobüsler hala her yerde var fakat bir kaç sene önce bu otobüsler yenilendi. Fakat 15. otobüs hattında hala bir kaç tane eski otobüsten var. Muavin anonsları yapıyor, bilet kontrolleri kapıda yapılıyor falan. Nostalji yaşamak isteyenler kaçırmasın. Bu arada sakın "hop on hop off" otobüslere para vermeyin. Atlayın normal bir otobüse, üst katına çıkın, aynı keyfi alabilirsiniz.

Eğer zamanınız çoksa ve otobüs yolculuğunu dert etmezseniz Manchester ve Liverpool'a 5 GBP gibi komik ücretlere gidebilirsiniz. Ayrıca otobüsle bir saat mesafedeki Oxford'a da gidin derim. 1-2 hafta öncesinden bilet alırsanı gidiş geliş 2 GBP'ye otobüs bulabilirsiniz. Meşhur üniversiteyi ve sanki zamanın durduğu Oxford bölgesini görebilirsiniz. Megabus'ın websitesini bir ziyaret edin derim.

Bir parantez de British Museum'a. Beni Louvre'dan bu yana en tekileyen müze oldu diyebilirim. Herkes adamlara hırsız diyorlar bu kadar eseri çaldıkları için fakat ben başka türlü bakıyorum olaya. O eserler zamanında o bölgelerden alınmasaydı, belki de bugün yok olmuş, bir bomba patlamasıyla yerler bir olmuş ya da zarar görmüş olacaklardı. Bu şekilde koruyup kollayıp üstüne bir de ücretsiz bir şekilde giriş imkanı tanıyorlar daha ne olsun! Özellikle gerçek mumyaların bulunduğu Mısır ve Asur bölgeleri çok etkileyici. Doya doya gezmek için 1-2 gününüzü ayırın derim. Ben azar azar gezerek, toplamda 3 günde bitirdim.

Son bir not. Buralara kadar gelmişken bir futbol maçı izlemeden dönmeyin. Paranıza kıyın ve gidin. İnsan gibi giriş çıkış yapabildiğiniz, yemeğinizi yiyip içeceğinizi rahat rahat içtiğiniz, biletinizde yazan yere GERÇEKTEN oturup saygısızlık olmadan rahat rahat dünyanın en keyif veren futbol oyununu yerinde izleme imkanı bir daha gelmez. Bu fırsatı tepmeyin. Ayrıca eğer tarihleriniz uygunsa, kort biletiniz olmasa bile Wimbledon Teniz Turnuvası'na gidin. En azından Henman Hill'de herkesle birlikte çimenlerde dev ekrandan maç izleyip kremalı çilek yiyin.

Yorulun, para harcayın ve Londra'nın tadını çıkarın. Diğer Avrupa şehirleriyle fazla kıyaslamayın. Buranın kendine özgü bir tarzı var. Biraz yoran, biraz insanı boğan ama yine de keyifli. Siz de keyif almaya bakın.

 







( Londra, Arsenal, Chelsea, Futbol, Seyahat, Gezi, İngiltere, Birleşik Krallık, Big Ben, London Eye, Buckingham Palace, Westminster Palace & Abbey, Trafalgar Circus, Piccadilly Circus, St. James's Park, National Gallery, Tower of London, Tower Bridge, Thames River, St. Paul Cathedral, National History Museum, King's Cross Station, Holland Park, Harrods, Notting Hill, Oxford Street, Richmond Park, Hype Park, Covent Garden, Madame Tussaud's, Soho, Green Park, British Museum, Victoria&Albert, London Zoo )

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Wimbledon Tenis Turnuvası



Her tenis severin hayalinde vardır bir şekilde imkan bulup da bir Grand Slam'i yerinde izlemek. Avustralya ve ABD'nin bize uzak oluşu, Roland Garros ve Wimbledon'ı gitmeye daha uygun hale getiriyor. Sıkı bir Roger Federer fanatiği olarak ise benim favorim her zaman için Wimbledon'dur. Bu yıl, ucundan kıyısından da olsa bu organizasyona tanıklık etme imkanım oldu. Internette Wimbledon'a gidip yerinde maç izleyebilmek ile ilgili bir çok İngilizce yazı bulunmakta fakat çok fazla Türkçe kaynak yok. Ben de, bu atmosferi yaşamak isteyen arkadaşlar için ufak bir rehber hazırlamak istedim.

Wimbledon sezonun 3. Grand Slam ve çim kortta oynanır. Maçlar, Londra'da bulunan Wimbledon bölgesindeki 18 kortluk All England Lawn Tennis Club'a ait alanda oynanır. Genel olarak Haziran ayının son haftası ya da Temmuz ayının ilk haftasında başlar ve 2 hafta sürer. Tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu ve herkesin gelip maç izlemek için can attığı bir organizasyonda elbette bilet bulmak kolay değil ve bu yazının asıl amacı da bu niyette olanlara yardım etmek :)

Öncelikle, bir maçı yerinde izleyebilmek için biletli seyirci olmanız gerekiyor. Bu biletleri temin etmenin birden çok yolu var hepsi de birbirinden zorlu.

Yöntem 1: Kura

Her yıl, turnuvadan aylar öncesinden ücretsiz olarak bilet kurasına katılabilirsiniz. Bu kura için tarihleri Wimbledon'ın resmi web sitesinden takip etmeniz gerekiyor. İki tip kura vardır. Bir tanesi Birleşik Krallık için, diğeri de deniz aşırı (overseas). Bizim Türkiye'den overseas kuraya katılmamız gerekiyor. 2017 turnuvası için konuşursak kura başvurusu 2016 Kasım ayı civarıydı. Buna göre takviminize not etmenizde fayda var tarihleri. Kuraya başvuru tamamen ücretsiz ve kazanmanız durumunda 2 kişilik bilet satın alma şansınız oluyor. Kuranın sonuçlanmasından sonra eğer kazandıysanız sizinle iletişime geçiliyor. Sonrasında ise hangi tarihe hangi korta bilet almak istiyorsanız ona göre ücretini ödeyerek biletinizi satın alıyorsunuz. Eğer kusa size çıkmadıysa hiç bir mesaj gelmiyor :) Nadir de olsa kurayı kazanan insanlar hakkını kullanmaktan vazgeçiyor. Bu tarz durumlarda birden çok kura çekimi yapılabiliyor. Yani asıl kursa sonuçlandıktan sonra da sizinle iletişime geçilebilir fakat yine de çok ümit bağlamayın derim. Eğer bu yöntemle biletiniz aldıysanız maç günü rahat rahat gelip, içeri girip, yerinize oturup maçı izleyebilirsiniz. En temiz yöntem bu. Gelelim diğer pis olanlarına...

Yöntem 2: Hospitality ve Debenture Biletleri

All England Lawn Tennis Club üyesiyseniz ya da çok paranız varsa bu biletlere yönelebilirsiniz. Yine resmi Internet sitesinden ve Wimbledon Debenture sayfasından daha fazla detaya ve biletlere ulaşabilirsiniz fakat bir bilet için 1500-2000 Pound gibi rakamları gözden çıkarmanız gerekiyor bunu unutmayın. Yani bu da çok olası bir yöntem değil aslında.

Yöntem 3: Ticketmaster

Her maç günü, Merkez Kort ve 3. Kort için belirli sayıda bilet saat 09:00'da (değişebilir) www.ticketmaster.co.uk adresinden satışa sunulmaktadır. Taktir edersiniz ki bu kadar talep olan bir organizasyonun günlük satışa sunulan biletleri de saniyeler içerisinde tükeniyor. Dolayısıyla çok uzun yollardan gelip kesinlikle maça girmek istiyorsanız bu yönteme bel bağlamamanızı öneririm. Eğer şansımı denerim diyorsanız siz bilirsiniz tabi ki. Ticketmaster tamamen şans işi. Sistem, biletler satışa sunulduğunda tamamen kitleniyor fakat ben saat 10:00 gibi bilet alanlara da denk geldim. Buradan da %100 ihtimalle bilet temin edemeyeceğimizi düşünürsek bu da bizi en son yönteme ve bu yazının ana konusuna yönlendiriyor...

Yöntem 4: Kuyruk (The Queue)


Evet, eğer gerçek bir tenis severseniz, "Ben bu maçı, bu tenisçiyi kesinlikle izleyeceğim" diyorsanız sizi buraya alalım. Meşhur Wimbledon kuyruğu. Her maç günü, Merkez Kort, 1., 2. ve 3. kortlar için gişelerden bilet satışı gerçekleşir. Her bir kort için 500'er, toplamda 2000 adet bilet satışı olur. Bu 4 kort, Show Courts olarak geçer ve iyi tenisçilerin maçları genelde Merkez ve 1. kort olmak üzere bu 4 kortta oynanır. Eğer bilet kuyruğundaki ilk 2000 kişi arasında girebilirseniz 4 korttan birisine, ilk 500 kişi arasına girebilirseniz istediğiniz korta giriş hakkı elde edersiniz. Bu şekilde bileti kesin elde edeceğinizi düşünürseniz, tahmin edersiniz ki bu kuyruk öyle maç saatinden 1-2 saat önce başlamıyor. En az 1 gün öncesinden kuyruğa girmeniz gerekebilir (bazen 2-3 gün). Bu nedenle The Queue'da kamp yapmayı göze almanız gerekiyor.

Kuyruk (The Queue)

Bu kuyruk da aslında Wimbledon'la özdeşleşmiş ve tenis aşıkları için çileden ziyade keyif haline gelmiş bir olay. İlk 3 tur maçlarının olduğu günler için, bir önceki gün akşam 6-7 gibi kuyruğa girmeniz durumunda çok çok büyük ihtimalle ilk 500'de olacak ve istediğiniz korta bilet alabileceksiniz. Bunun için de bir gecenizi orada geçirmeniz gerekecek. Maçların oynandığı kortların bulunduğu bölge, normal zamanda Golf için kullanılan devasa bir alan aslında. Kuyruğa girmek için oraya gittiğinizde hiç kimseye soru bile sormadan görevliler sizi kuyruğun en sonuna götürüyorlar. Orada size bir kuyruk numarası verilecek. İşte her şey o elinizdeki numara olacak. Eğer < 500 ise geceniz mutlu geçecek:) Orada her şey tıkır tıkır işliyor. Kuyruğa girdiğinizde uymanız gereken kuralları içeren bir broşür alacaksınız görevlilerden. Bunu iyi okumanızı tavsiye ederim, önemli bilgiler var. 1 günlük kamp için maksimum 2 kişilik bir çadır (Daha büyüğüne izin verilmiyor), sizi 1 gün götürecek yiyecek içecek, gece hafa soğuk olacağı için uyku tulumu, powerbank ve 1 ya da 1 kaç kitap bence zorunlu olarak götürülmeli. Bu sizin hayatta kalış paketiniz olacak :) Ekstrası size kalmış tabi. Orada, çimlerin üzerine çadırınızı kuracak ve kamp yapmaya başlayacaksınız. Etrafta bir çok tenis sever olacak. Muhabbet edip, yeni arkadaşlıklar kurabilirsiniz. Dikkat etmeniz gereken bir kaç nokta var burada. Birincisi hava durumu. Londra'da hava çok dengesiz olabiliyor. O nedenle akşam sağanak yağmura yakalanıp her yerinizin çamura bulanma ihtimali var bunu unutmayın. Ayrıca yine hava çok dengesiz olduğu için güneş sizi çok kötü yakabilir o yüzden güneş kremi götürmeyi unutmayın. İkincisi ise kuyruk kuralları. Bu kurallar çok katıdır ve sizi kuyruktan atmaya kadar gidebilir. Başkasının yerine kuyruğa giremez, queue jumping yapamazsınız. Kuyruktaki yerinizden, ihtiyaç molaları için en fazla yarım saat uzak kalabilirsiniz. Bunlara dikkat etmeniz gerekiyor.

Geceyi sorunsuzca geçirdikten sonra sabah 06:00 - 06:30 civarında görevliler sizi uyandıracak. Herkesle birlikte çadırınızı toplamaya başlayacaksınız. Sonrasında 10:30'dan açılacak olan giriş kapısına doğru ilerleyip bir kuyruğa da orada gireceksiniz. Burada muhtemelen "Ee, elimizdeki eşyalar, çadır vs. ne olacak?" şeklinde sorular gelecek aklınıza. Girişte, eşyalarınızı bırakabileceğiniz lockerlar olacak o nedenle endişelenmeyin. Fakat içeri sokamayacağınız bazı yasak eşyalar olacak (selfie çubuğu vs.). Bu bilgilere, size dağıtılan kitapçıktan ulaşabilirsiniz. Eşyalarınızı lockera bıraktıktan sonra dolambaçlı ve sponsorların sürekli birşeyler dağıttığı bir yoldan yürüyecek ve turnikelere geleceksiniz. ÇOK ÇOK ÖNEMLİ. Başta söylemeyi unuttum. Turnikelerden bilet alırken sadece nakit kullanabiliyorsunuz o nedenle çok dikkatli olun. O kadar bekledikten sonra ağlayarak geri dönebilirsiniz. Turnikelerden sıra numaranıza göre istediğiniz kortu seçtikten sonra artık içeridesiniz. Keyfini çıkarın. Almış olduğunuz bilet, o korttaki 11:30'da başlayıp akşama kadar devam eden bütün maçlara giriş imkanı sağlayacak size.

Yöntem 5 : Ticket Resale

Eğer kuyruğa girecek gücünüz yoksa ya da ucundan istediğiniz korta giriş imkanını kaçırdıysanız üzülmeyin, bir imkanınız daha var. Herhangi bir yöntemle bilet alıp maçı izleyen seyirciler, herhangi bir sebepten ötürü alandan erken ayrılabiliyorlar. Bu durumda alanın çıkışındaki görevliler, onlardan biletlerini iade etmelerini rica ediyorlar. Bunu kabul eden kişilerden biletleri geri alınıyor ve gün içerisinde belli saatlerde Ticket Resale Kiosk'lardan bu biletler yeniden satışa çıkıyor. Hem de 5-10 Pound gibi komik rakamlara. Bu satışlardan elde edilen gelir hayır işleri için kullanılıyor. Bu yöntemle, Merkez kortta bir Federer maçını, hemen Federer'in benchinin yan tarafından 5 Pound'a izleme imkanı bulabilirsiniz çünkü iade edilen biletlerin yeri tamamen şansa kalmış durumda. Çok iyi bir yerden de bilet denk gelebilir. Bu noktada şunu söylemeliyim, turnuvanın ilk günlerinde bu imkan daha fazla çünkü kortlardan çok fazla maç olduğu için insanların kortları erken terk etme ihtimali daha yüksek. Turnuvanın son günlerinde zaten kortlarda az maç olduğu için bilet alan zaten tek maçı izlemeye geliyor o nedenle iade imkanı zor haberiniz olsun.


Ground Pass

Eğer "show kortlar çok da önemli değil, ben tenis izlemek istiyorum, atmosferi görmek istiyorum" derseniz her gün 7000 civarı Ground Pass, yine turnikelerden satılıyor. İlk günlerde 20 Pound civarı olan bu biletler sonlara doğru 8 Pound'a kadar düşüyor. Bunun da sebebi şu: Bu biletle içeri girdiğinizde, yer kapmanız durumunda 4-17 arası tüm kortlara gidip istediğiniz maçı izleyebilirsiniz. Çok çok iyi maçlara denk gelme ihtimaliniz var ve tenise kesinlikle doyacaksınız bu şekilde emin olun. Ayrıca gün içinde Ticket Resale Kiosk'u deneyip yukarıda bahsettiğim yöntem ile show kortlara bilet elde etme şansınız da var. Meşhur Henman Hill'e gidip, dev ekran karşısında çimlere oturup ekranda Federer, Murray, Djokovic, Nadal, artık her kimse, maçını izleyebilirsiniz.



Önemli Notlar

  • Tüm bu süreç için kesinlikle Twitter'dan ViewFromTheQ hesabını takip edin. Kuyruğa gelen insanlar bu hesaptan belli saatlerde kuyruk numaralarını paylaşıyorlar ve bu sayede saat kaçta kuyrukta kaç kişi olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Ayrıca kafanıza takılan soruları da sorabilirsiniz.
  • 2017 yılını komple takip ettiğim için şu bilgileri fikir vermesi açısından paylaşabilirim:
    • Turnuvanın ilk günü çok yoğun oluyor. Bir önceki yılın şampiyonu, açılış maçını merkez kortta yapıyor. Bu yüzden ilk gün kuyruğu 2-3 gün önceden başlayabilir.
    • 1., 2., 3. ve 4. tur maçları için genelde bir önceki gün akşam en geç 19:00 - 20:00 gibi kuyruğa girmeniz durumunda ilk 500 içine girebilirsiniz.
    • Eğer kuyruktaki kişi sayısı 6500'ü geçtiyse, Ground Pass bile alamazsınız. İçerideki insanların çıkmasını beklemeniz gerekiyor.
    • Bir Wimbledon geleneği olarak turnuvanın ilk Pazar günü maç oynanmıyor.
    • Bu günün hemen ertesindeki Pazartesi gününe ise Manic Monday deniliyor. Turnuvanın en çekişlemli maçları bu gün oynanıyor. Tek erkekler 4. tur maçları da bugün başladığı için bu günün kuyruğu için en az 2 gün önceden gelmeniz lazım.
    • Bundan sonraki Tek erkekler çeyrek final maçlarının olduğu gün, kapıda kortlar için bilet satılan son gün. Dolayısıyla kuyruğun en yoğun günü olacak. 2-3 gün önceden gelmeniz gerekebilir.
    • Ground Pass alabilmek için kuyruğa, aynı gün sabah 06:00 gibi girmeniz muhtemelen sizi kurtaracaktır. Geceyi orada geçirmeniz gerek yok.
  • Turnuvanın düzenleneceği alana metro ile gelebilirsiniz. District Line'ı kullanmanız gerekecek. Burada size tavsiyem Wimbledon istasyonu yerine Southfields istasyonunu kullanmanız. Böylece aynı mesafeyi yürüyüp büyük bir yokuş çıkmaktan da kurtulmuş olacaksınız. District Line, sabah 05:30 civarı çalışmaya başlıyordu dolayısıyla ilk metro seferine büyük bir hücum olacak buna hazırlıklı olun.
  • Hangi tenisçinin hangi kortta oynayacağı bir gün önceden saat 18:00, 19:00 civarında, Order of Play sayfasında yayınlanır. Wimbledon'un resmi Twitter hesabını da takip etmenizi tavsiye ederim. 
  • Ucuza çadır bulmak için Argos mağazalarına bakabilirsiniz.
  • Her yerde, forumlarda falan SW19 kodunu göreceksiniz. Bu sizi şaşırtmasın. Turnuvanın oynanacağı bölgenin posta kodu bu şekilde ve artık bir önemli bir simge haline gelmiş.


Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Umarım merak edenler için güzel bir rehber olmuştur. Ben eksikliğini çektim baya. Bu arada 2017 yılındaki benim durumumu merak edenler için; Bana kuradan bilet çıkmadı. Turnuvanın son gününe, Federer-Cilic finalinden bir gün önce Londra'ya geldiğim için fazla seçeneğim de yoktu zaten. Ground Pass alabilmek için sabah erkenden metroyla turnuva alanına geldim. Sabah 07:40 civarında kuyruktaydım ve 1321. sıradaydım. Bu da Ground Pass almama fazlasıyla yetti. İçeriyi, boş kortları gezip hediyeliklerimi aldım. Sonrasında kremalı çileğimi alıp Henmal Hill'de Federer'in şampiyonluğunu dev ekrandan izmele şansına eriştim. 2018 için kortta maç izlemeyi deneyeceğim tekrardan bakalım.



( wimbledon, tenis, turnuva, londra, federer, djokovic, murray, nadal, sw19, grand slam, çim )