23 Ağustos 2014 Cumartesi

Amsterdam

Bu yaz yapmış olduğum 2 haftalık Avrupa gezimde bir çok önemli şehri gezdim. Zaman buldukça buralardan bahsedeceğim. İlk yazıma, gezimin ilk durağı olan Amsterdam'la başlayayım.


Daha önce araba ile bir kez daha gelmiştim Amsterdam'a. İlk defa Schiphol Havalimanını kullandım. Oldukça büyük bir havalimanıymış. Özellikle alışveriş ve duty free cenneti diyebilirim. Fiyat olarak olmasa da çeşit olarak öyle. Havalimanından merkeze geliş de oldukça kolay. Schiphol'den, meşhur Centraal tren istasyonuna metro ile hızlı ve ucuz bir şekilde gidilebiliyor. Zaten Centraal Station, Amsterdam'ın merkezi diyebiliriz. Buraya geldiğimizde Temmuz sonu olmasına rağmen sağlam bir sağanak yağmur ile karşılaştık. Yani hangi mevsimde geliyorsanız gelin, yanınızda en azından bir yağmurluk olsun. Biz o şekilde gezdik. Eğer kısa süreli bir gezi yapacaksanız şehri, müzeler bölgesi, Dam Meydanı ve çevresi (Redlight vs.), Jordaan bölgesi olarak üçe bölmelisiniz ve merkez istasyon bunların hiçbirisine uzak değil diyebiliriz. Daha rahat takip edilebilmesi adına madde madde devam edeyim:

Konaklama
Konaklama için, merkez istasyonun şehrin ters yönüne doğru olan kısmında ve 5 dakika yürüme mesafesinde olan City Hotel Amsterdam'da kaldık. Otelin yeri gerçekten çok iyiydi. Aşırı merkezi değil fakat merkeze oldukça yakın bir lokasyonda. Böylece günün yorgunluğunu, sabaha kadar süren Amsterdam gecelerinin gürültü ve keşmekeşinden uzakta atabildik. Otelin personelleri de oldukça yardımsever ve düzgün insanlardı. Gideceğimiz gün karşılaştığımız görevlilerden birisi Türk çıktı hatta, muhabbet ettik falan. Kahvaltı dahil konakladık. Odaları biraz küçüktü fakat eşimle birlikte bu tarz gezilerde otel kısmına çok takılmadığımız için sıkıntı olmadı. Ücret olarak diğer otellere kıyasla iyi bir fiyata kaldık fakat herşeye rağmen Amsterdam Avrupa'nın en pahalı şehirlerinden birisi bunu unutmayın.

Önemli Gezi Noktaları

Madame Tussauds
Daha önce gitmiş olduğum Amsterdam Madame Tussauds'a, eşimle birlikte bir kez daha gittim. Açıkçası, geçen sefer gittiğimde içinden geçtiğim korku tüneli için çok hevesliydim. Onu kaldırmışlar. Öyle olunca biraz hevesim kaçtı ve bana çok keyif vermedi. Ama Londra'dan sonra gidilebilecek en iyilerinden yine de. Bilmeyenler için, balmumu heykeller var ünlülerin. Giriş ücreti biraz tuzlu gelebilir fakat I Amsterdam kart ile indirim var ve kombi biletler ile daha da ucuza getirebilirsiniz. Zamanınız varsa gidin, eğlenirsiniz.


Heineken Experience
Amsterdam'da, gidilmeden dönülmemesi gereken mekanların başında gelen bir yer Heineken Experience. Heineken firmasının kuruluşu ve kurucusu ile ilgili bilgiler veren, biranın nasıl yapıldığını gösteren, eğlenceli, hediyeleri olan interaktif bir müze. Bira yapmanın aşamalarını hem video olarak gösterip hem de sizi de işin içine sokarak aynı aşamalardan geçiriyorlar. 4 boyutlu sinema içerisinde bir bira şişesi oluyorsunuz ve baştan sona yolculuğun içerisinde yer alıyorsunuz falan. Bir doldurmayı öğreten barmenler var. Eğlenceli bir ortam. 2 bira hediye. Bardak vs. gibi hediyeler de var. I Amsterdam kart ile indirimli girebiliyorsunuz. Kaçırmayın.


House of Bols
Van Gogh müzesinin hemen karşısında yer alan bir kokteyl müzesi. Bols ürünüyle yapılan kokteyller odaklı konsepte yine tarihi bilgiler alabilir, yalnızca koklayarak kokteyllerin içeriğini tahmin etmeye çalışabilirsiniz. Biz gittiğimizde interaktif bazı bölümlerbozuk olduğu için kişi başı 5€'ya girdik ve 2 kokteyl hediyeydi. Sadece bunun için bile gidilebilir.

Red Light District
Amsterdam denince bir çok insanın aklına gelen ilk yer belki de Red Light'dır. Amsterdam'da yaşayan hayat kadınlarının kırmızı ışıklı odalar içerisinde kendilerini pazarlamaya çalıştıkları bir sokak diyebilirim. Oldukça kalabalık ve bilimum yetişkin aktivitelerinin bulunduğu bir mekan. İçeriğine aldanıp korkmamak lazım, aslında oldukça turistik bir bölge. Her köşe başı güvenlikler bulunmakta ve hemen hemen hiç olay gerçekleşmiyor burada. Gönül rahatlığıyla gezebilirsiniz.


Müzeler Bölgesi
Rijksmuseum, Van Gogh ve Stedelijk müzelerinin bulunduğu bölge. Müzeler birbirine çok yakın. Ortam çok canlı. Güzel parkların olduğu geniş bir alan aslında. Müzeler ile birlikte bu bölgeye 1-2 gün ayrılabilir. Dam Meydanı'ndan geçen 2 ve 5 numaralı tramvaylar ile Rijksmuseum durağında inip ulaşabileceğiniz gibi en fazla yarım saat yürüyerek de merkezden ulaşabilirsiniz. Tramvay yolunu takip etmek yeterli. Şehrin canlı bölgelerinden geçeceksiniz.


Dam Meydanı
Amsterdam'ın en canlı yeri diyebiliriz. Centraal'dan 10 dakika yürüme mesafesinde. Madame Tussauds, Kraliyet Sarayı, vs. gibi yerler burada. Hemen hemen herkesin ilk gezdiği yer burası olabilir. Çok kalabalık ve eğer bir organizasyona falan denk gelirseniz oldukça eğlenceli bir yer. Mesela bundan önceki gidişimde plaj futbolu turnuvasına denk gelmiştim. Kesin görülmeli burası.


Kanallar
Amsterdam'ın istemeseniz de yakından göreceğiniz en güzel yanı şüphesiz ki kanalları. Amsterdam, yarım simit şeklinde iç içe geçmiş kanallardan oluşan bir şehir. Bu kanallar çok dar değil, içlerinden geçen taşıtlar var. Hatta Amsterdam'a kadar gitmişseniz bir kanal turu yapmadan dönmemelisiniz. I Amsterdam kart ile bir tane bedava hakkınız oluyor. Kanallar içerisinde yüzen evler bile mevcut. Buralarda daimi ikamet eden insanlar var. Tur esnasında onların yanından geçiyorsunuz. Adam gayet salonunda televizyon izliyor falan. Ayrıca kanalları gezerken mimari olarak harika bir görünüme sahip evleri de yakından inceleyebilirsiniz. Belli kanalların olduğu bölgelerde farklı tarzda evlere rastlamak mümkün. Mimarileri yakın fakat birbirlerinden farklılar. Hepsi çok eski. Evlerin girişleri çok küçük olduğu için insanlar taşınırken eşyalarını evlerin pencelerinden sokuyorlar. Bunu yapmaları için de her evin ön kısmında, çatıda bulunan büyük kancalar var.


Çiçekçiler Pasajı
Dam Meydanı'ndan müzeler bölgesine giderken tam ortalarda bir yerde kanal kenarında bir yer burası. Yan yana bir çok çiçekçi dükkanı var. Bol miktarda hediyelik eşya ve tabiki her çeşit çiçek bulmanız mümkün. E Hollanda diyince konsept tabiki lale oluyor. Her yer lale soğanı kaynıyor. Uzun süreli yolculuğa dayanamayacağı için biz alamadık ama bahçesi olanlar alabilirler. Çeşitçeşit bitkiler, onların tohumları ve filizleri mevcut. Kesinlikle görülmesi gereken bir yer burası da. Zaten çok zaman alan bir yer de değil.

Müzeler
Amsterdam'ın çılgın yanının dışında, gezilmesi gereken çok önemli müzeleri de var. Hepsini gezemedik fakat gezdiklerimizden kısaca bahsedersek;

Rijksmuseum
Açık ara Amsterdam'ın en önemli kültürel gezi noktası. Müzeler bölgesinde bulunuyor ve lokasyon olarak diğer müzelere çok yakın. Meşhur, önünde resim çektirmeyenin dövüldüğü "I Amsterdam" yazısı da, müzenin hemen önünde. Sanat ve tarih müzesi olarak geçen müzenin assolisti ise şüphesiz Rembrandt. Kendisinin bir çok eseri burada görülebilir. En önemli eseri olan "The Nightwatch" da buradadır efendim. Kaçırmayın ve gidin görün. Gerçekten eser muazzam. Detaylı olarak okursunuz tabi ama sanki bir sahne içinde, belli bölümleri ışıklarla aydınlatılmış gibi fakat aslında öyle bir şey yok. Tablonun kontrast ayarlama olayı inanılmaz. Şimdiye kadar gördüğüm en muntazam tablolardan birisiydi. Onun dışında içeride Vermeer'in Süt Boşaltan Kadın tablosu gibi başka önemli eserler de var. Giriş, I Amsterdam kart ile indirimli. Girişte sıra oluyor falan diyorlardı ama biz açılış saatinde gittiğimiz için çok rahat gezdik ve müzeye oldukça rahat bir şekilde girdik.


Van Gogh Museum
Gidilmeden olmaz denilen 2 müzeden diğeri ise Van Gogh müzesi. Rijksmuseum'un hemen yanında olan bu müzeye ise giriş I Amsterdam kart ile ücretsiz olduğu için girişinde sabah bile olsa inanılmaz kuyruk oluyor. Biz ilk gün giremedik, ertesi gün tekrar geldik o derece. Online bilet alınması mantıklı olabilir. Müzede, Van Gogh'un çok sayıda eseri, kendi akımından giden başka ressamların eserleri, Van Gogh'un hayatının anlatıldığı bölümler, eserlerinin detaylı incelendiği bilgilendirici etkinlik ve videolar var. Van Gogh'un meşhur "Bedroom in Arles" tablolarının ilk versiyonu burada bulunuyor. Kendisine ait portreler de bol miktarda mevcut içeride. Eserleri yakından incelemek gerçekten çok keyifli. Sadece kısa fırça darbeleriyle ortaya koyduğu eserler insanı şaşırtıyor. Şahsım adına eserlerini görmek istediğim önemli kişilerden birisiydi ve müze beni oldukça tatmin etti.


Stedelijk Museum
Hayatımda daha önce hiç modern sanat müzesine gitmemiştim. Amsterdam'da bu eksikliği gidereyim dedim ve yıllardır ne kadar doğru bir iş yaptığımı görmüş oldum :D Gerçekten bu işten anlayan, modern sanata gönül vermiş insanları tehzih ederek, tamamen kendi adıma konuşursam, hayatımda böyle saçmalık görmedim :) Gerçekten bir çok eseri anlamaya çalıştık ilk başta fakat en sonunda gülmekten bizi dışarı atacaklar diye gezimizi kısa kestik. Yere çizilmiş bir karenin dört köşesine birer saniye aralıkla ve tik-tak sesleriyle ayak basan adamın bu videosunu 10 dakika boyunca düşünceli bir şekilde izleyen Hollandalı teyzeye selam gönderiyorum buradan :) I Amstedam kart ile ücretsiz, ilginizi geçerse gidebilirsiniz. Diğer müzelere çok yakın.


Anne Frank House
Bu müze ev, şehrin biraz batısında, Jordaan bölgesinde kalıyor. Yine Dam Meydanı'ndan 15 dakikada falan yürüyerek gidebilirsiniz. Müzeden bahsetmeden önce belirteyim, Amsterdam'da bir kuyrukta en uzun süre burada bekledik. Yaklaşık 2 saate yakın bir süre sonra içeri girebildik. Kesinlikle online bilet alın ya da açılmadan bir yarım saat önce falan orada bulunun derim. Müze ise, 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudi katliamından kaçmak için 2 yıl boyunca askerlerden saklanan Frank ailesinin saklandıkları ev. Ev gerçekten küçücük ve 2 yıl boyunca bir aile, hemen hemen hiç gün ışığı görmeden, ses bile çıkarmadan evin arka tarafında bulunan gizli bir bölmede yaşamışlar. Tüm o eski odalara falan girebiliyorsunuz. Ne yazık ki hikaye mutlu sonla bitmiyor ama ailenin kızı Anne'in daha sonra bulunan günlüğü, tüm yaşanılanları anlatıyor ve sonra da bu ev müze haline getiriliyor. Burayı pas geçmeyin derim. Burada herhangi bir indirim yok.

Ulaşım
Havalimanı - Merkez ulaşımı metro sayesinde çok rahat. Ücret de yanlış hatırlamıyorsam 4€ gibi bir şeydi. Şehir içi ulaşım ücretlerini bilemeyeceğim çünkü I Amsterdam kart ile biz ücretsiz gezdik. Eğer yürümeyi seven insanlarsanız şehrin önemli bir çok yerine yürüyerek de gidilebilir. Bunu yapmadığımız zamanlarda biz tramvayları tercih ettik. Otobüslerle uğraşmak istemedik. Tramvayların güzergahlarını falan turist bilgi merkezlerinden öğrenebilirsiniz.

Amsterdam Hakkında
Özetleyecek olursak, Amsterdam dolu dolu gezilebilecek bir Avrupa şehri. Sıkılmanızın imkanı yok. Avrupa'nın orta bölgelerini gezmeye giderseniz gezinizin %50-60'ını katedral ve bazilikalar oluşturacaktır. Bu şehirde o olay yok. Herkes çok rahat. Uyuşturucu serbest. Her köşe başı bir Coffee Shop bulmanız mümkün. Esrar kullanmasanız bile döndüğünüzde esrarın kokusunu artık biliyor olacaksınız çünkü şehir buram buram kokuyor:) Eğer kullanırım derseniz de en meşhur olanı Bulldog olanı. Bir tanesi çok merkezi bir yerde. Oturup normal birşeyler de içebiliyorsunuz. Bu tarz serbetliklere rağmen en ufak bir olay yok ama, herkes kendi halinde.

Amsterdam'da beni en çok sinirlendiren şey ise, bir çok insanın özenerek baktığı bisiklet olayı oldu. Bildiğiniz gibi Amstedam'da herkes her yere bisikletle gidiyor ve bu nedenle bisiklet sayısı oldukça fazla. Tam bir bisiklet şehri ona hiç lafım yok ama sadece bisiklet şehri. Yani bisiklet yolunda, motorlu taşıtların gittiği yolda, yaya kaldırımlarında, her yerde bisiklet kullanıyorlar. Dolayısıyla çok tedirgin yürüyorsunuz her yerde. Şehri resmen istila etmiş gibiler ve kural tanımıyorlar. Ayrıca bisiklet çalınma olayları da çok fazla. Bu nedenle bisiklet kiralama gibi bir fikrimiz vardı, bundan vazgeçtik.

Eğer en az 3-4 önemli müze gezecekseniz I Amsterdam kart edinmelisiniz. Fiyatlarına siteden bakabilirsiniz fakat kanal turu hediyesiyle ve ücretsiz ulaşım ile maliyetini karşılayabiliyor rahatlıkla.

Belki merak edenler olabilir oranın meşhur yemekleri falan yok mu diye? Bir çok yerel yemek araştırmıştım gitmeden önce fakat açık konuşmak gerekirse Amsterdam, yemekleri ile ünlü bir yer olmadığı için çok takılmadım. Ne bulursak yedik. Fakat özellikle büfelerde satılan külahta patates kızartmalarından alın. Cheddar soslu olanları tavsiyemdir. Restoran olarak Centraal Station'un hemen yanında, kanal dibinde Vapiano adlı İtalyan restoranı var. Fiyatlar uygun, yemekler güzel. Gidebilirsiniz. Diğer opsiyonlar ise Dam Meydanı'na giderken ara sokaklardaki restoranlar. Yine bol miktarda İtalyan ve Türk restoranı bulabilirisiniz. Biraz pahalı olabilir fakat lokasyonu çok güzel olan Hard Rock Cafe'yi de deneyebiliriniz. Bir de tabi ki Gouda ve Edam peyniri almadan dönmeyin. Avrupa'dan alacağınız, Türkiye'ye göre baya ucuz ve buradakilerden daha lezzetli olan yegane şey belki de.



( Hollanda, Amsterdam, Red Light, Van Gogh, Rembrandt, Gece Devriyesi, Rijksmuseum, Kanallar, Schiphol, Centraal, Dam Meydanı, Anne Frank )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder