5 Ağustos 2014 Salı

Budapeşte




Ülkemizden Avrupa’ya çıkış noktasında kısmen ucuz olan ve en bilinen turlardandır Viyana-Budapeşte-Prag turları. İleride Bu yazıda bu turun önemli parçalarından olan Macaristan’ın Budapeşte kentinden bahsedeceğim.

Budapeşte, bilindik şehirlerden Viyana’ya oldukça yakın olan, ortasından Tuna nehrinin geçtiği, gerçekten harika bir şehir. Şehrin ismi, şehrin iki yakasını oluşturan Budin ve Peşte bölgelerinden geliyor. Peşte, şehrin daha çok yapılaşma barındıran kısmıyken Budin ise daha ormanlık ve yeşil olan kısmı oluyor. Şehri ikiye bölen Tuna nehrinin üzerinde bir çok köprü bulunuyor. Bunların en meşhur olan ve kesin görülmesi gereken 3 tanesi ise Elisabeth Köprüsü, Zincirli Köprü ve Özgürlük Köprüleridir. Para birimi olarak Macaristan Forinti (HUF) kullanılıyor. Şehirle ilgili ufak bilgilerden sonra biraz daha turist moda geçelim:

Budapeşte, daha önce yurt dışına çıkmamış kişiler için önerebileceğim şehirlerin başında geliyor. Şehir çok güzel, yapılabilecek çok şey var, ucuz, şehre gelmesi ucuz ve yakın. Daha ne olsun. Skyscanner gibi gibi sitelerden bakarsanız Avrupa’ya İstanbul’dan çıkarken en ucuz uçulabilecek lokasyon olarak Budapeşte’yi göreceksiniz (WizzAir tabi ki). Bir ara baktığımda gidiş gekiş 130TL’ye bilet bulmak mümkündü. Ayrıca yazının başında bahsettiğim gibi Viyana’ya rahat gidiş mümkün buradan. Biz 30€’ya aldığımız tren biletleriyle 2:30-3:00 saat gibi bir sürede Viyana’ya geçmiştik. Otel fiyatları da genel olarak ucuz. Boutique Hotel Zara’da 2 gece 2 kişi toplam 130€ gibi bir fiyata kalmıştık ama otel hem yer hem de kalite olarak 5 yıldızdı diyebilirim ve tavsiye ederim.


Gezilecek Yerler

Vaci Utca
Budapeşte tam bir turist şehri. Öncelikle söyleyeyim, minimum 3 gün ayırırsanız çok keyifli ayrılırsınız buradan. Budapeşte’nin en meşhur caddelerinden birisi Vaci Utca’dır. Burası Tuna Nehri’nin 1-2 sokak parelelinde bulunan meşhur bir kapalı yol, İstiklal Caddei gibi diyebiliriz. Yol boyunca mağazalar, yeme içme mekanları falan var. Burada tourist trap cadde üstü restoranları da var ama korkmadan girebilirsiniz çünkü gerçekten ucuz. 

Vörösmarty Meydanı
Vaci Utca’nın sonunda bulunan ve herkesin oturup bir şeyler yiyip içtiği canlı bir meydan. Vaci Utca’da yürüyünce buraya geleceksiniz zaten.

Kahramanlar Meydanı (Hösök Tere)
Burası, Andrassy Bulvarı’nın sonunda bulunan ve eski Macar İmparator ve kahramanlarının anıtlarının bulunduğu genişçe bir meydan. Metro ya da otobüsle ulaşabilirsiniz. Kesinlikle uğranması gereken yerlerin başında geliyor. Budapeşte tarihiyle ilgili bilgi edinebilirsiniz burada ve heykeller oldukça etkileyici. Zaten bu meydanın hemen arka tarafında mükemmel bir doğa ve manzaraya sahip bir kaç kale göreceksiniz. Buraları da kesinlikle gezin derim.

Kahramanlar Meydanı
Balıkçı Tarabyası

Balıkçı Tabyası (Firshermans Bastion)
Şehrin Buda kısmında bulunan bu bölge, şehri ayaklarınızın altına seren büyük bir kaleden oluşmaktadır. Yine bu bölgede gezilebilecek yer altı labirentleri de vardır. Burası Disneyland çağrışımı yapıyor insana biraz. Çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Şehrin tamamına hakim bir bölge. Gidenler için Paris’deki Sacre Coeur’u andırıyor. Burası kesin uğranması gereken yerlerden. Şehir turu yapan otobüslerin de direkt önünde durağı bulunuyor, ulaşımı çok kolay.

Margaret Adası
Budapeşte’yi Budapeşte yapan yerlerden birisi de Margaret Adası’dır. Tuna Nehri’nin genişlediği bir yerde bulunan adaya tek bir köprü ile geçiş olduğu gibi feribotlarla da hızlıca geçmeniz mümkün. Ada, çok büyük değil, etrafı koşulabilecek bir büyüklüğe sahip ve üstünde kocaman bir park bulunuyor. Yemyeşil, insanların gezdiği, piknik ve spor yaptığı, bisiklete bindiği harika bir yer. Meşhur Sziget Festivali de bu adada yapılıyor. Olmazsa olmaz bir yer, kesinlikle gidilmeli.

Dohany Sinegogu
Burası, dünyanın en büyük 2. sinegogu olarak geçiyor. Bu beklentiyle gidince bana biraz küçük gibi geldi ama içi oldukça görkemli. Gitmişken görülmesi gereken bir yer. Giriş ücretliydi. Metro 2. hat Astoria Durağı’nda inip hemen yürüyerek ulaşabilirsiniz. İçindeki ufak müze gibi yerde soykırımla ilgili çok sayıda belge ve görsel de var.

Margaret Adası

Dohany Sinegogu

Zincirli (Szechenyi) Köprü
Budapeşte’nin, Elisabeth Köprüsü ile birlikte en meşhur olan köprüsü diyebiliriz. Köprü’nün bir ucu Kraliyet Sarayı, diğer ucu da Buda Kalesi’ne çıkıyor. Şehirdeki açık ara en güzel köprü budur diyebilirim. Köprüden karşıya geçerken çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.

Büyük Kapalı Pazar (Nagv Vasarcsarnok)
Burası, iki katlı, Vaci Utca’nın hemen başında bulunan meşhur bir pazar. Taze sebze meyveden, kıyafete kadar herşey var. Budapeşte’nin meşhur pul biberini ya da istediğiniz bir kaç hediyelik eşya ya da yiyeceği buradan alabilirsiniz.

Shoes on the Danube
Tuna nehri kenarında bulunan bu anıt, 2. Dünya Savaşı sırasında soykırıma uğrayan Yahudiler anısında yapılmıştır. Zaten gezi güzergahınızda bulunacak fakat oldukça etkileyici bir anıt bence. Etkileyici fotoğraflar da çekebilirsiniz. Ziyaret edilmesi gereken bir yer burası da.  

Shoes on the Danube


Matthias Kilisesi, Szent Istvan Kilisesi
Eğer vaktiniz kalırsa bu iki kilise de şehrin meşhur lokasyonlarından. Aziz Istvan ilk Macar Kralı’dır ve adının verildiği bu kilisede kendisinin eli sergilenmektedir. Matthias Kilisesi’nin en önemli özelliği ise zamanında Kanuni Sultan Süleyman burada namaz kılmış gibi bir rivayet var.


Mekanlar ve Yeme İçme

Sir Lancelot Knights' Restaurant
Bakın ilk sıraya yazıyorum, BURAYA UĞRAMADAN GELMEYİN! Şehirdeki hiç bir yeri gezmeyin ama burada yemek yiyin :) Burası, orta çağ temalı harika bir restoran. 1-2 gün önceden rezervasyon yapılması lazım çünkü çok kalabalık olabiliyor. Mahzen gibi bir yerde, tamamen orta çağ temalı bir atmosferde yemek yiyorsunuz. Masalar uzunlamasına ve yan yana, duvarlarda kılış ve kalkanlar var. Yemek esnasında dans şovları, kılıç şovları yapılıyor, çeşitli tiyatrolar falan oynanıyor. Belki bu dediklerim hafta sonu oluyor olabilir dikkat etmek lazım. Menüler normal restoranlara göre biraz daha pahalı olabilir ama size çatal ve bıçak getirmiyorlar. Orta çağdaki insanlar gibi elle yiyorsunuz :)


Hungarikum Bisztro
Bir akşam yemeğini de burada yiyebilirsiniz. Tripadvisor’da yukarılarda bir restorandı yanlış hatırlamıyorsam. En aklımda kalan ise meyve çorbası olmuştu burada. Soğuk ve meyvelerden yapılmış çorbayı denemelisiniz. Onun dışında yemek ve içecek fiyatları gayet uygun ve menüsü yenebilecek yemeklerle dolu.   

Gece gidilecek mekan olarak ise Szimpla Kert ve Trapez Pub’ı önerebilirim. Bunların dışında gidilebilecek bir çok mekan var. Mesela içeride çok fazla duramazsınız ama güzel bir anı olsun derseniz Ice Bar (Buz Bar) var. Giriş biraz pahalı fakat eğer içeride durabilirseniz 2 adet içki ücretsiz. Size girişte mont falan veriyorlar. İçeride her yer buz şeklinde, çok değişik. Gece gezmesi konusunda sıkıntı yaşamazsınız burada. Ayrıca sabaha kadar otobüs de mevcut.

Budapeşte’ye kadar gelmişken meşhur Gulaş’ı yemeden dönmeyin. Gulaş bizde aslında et yemeği gibi geliyor insanlara ama tam olarak öyle değil. Gulaş, etli bir çorba aslında. Budapeşte’de her yerde bulabilirsiniz ve fiyatı da uygun. Budapeşte’nin biberi meşhurdur bu arada. Her yerde biber magneti falan bulabilirsiniz. Kendinize eve götürmelik pulbiber alabilirsiniz. Dobos Torta adında meşhur bir çikolatalı tatlıları var bu denenebilir. Palinka diye meşhur bir likörleri var. Deneyebilirsiniz ama oldukça sert onu da belirteyim.




Önemli Notlar

Buraya gelen turistlerin çok işine yarayacak bir kaç bilgi vereyim yazının sonunda. Bir çok turistik şehirde bulunan tur otobüsleri (hop on hop off) burada da var. Bazı şehirlerde bu otobüsler çok gereksiz olabiliyorken Budapeşte için olmazsa olmaz diyebilirim. İki tane hat var ve otobüsler gün boyunca buraları dolanıyor. İstediğiniz durakta inip istediğiniz durakta binebiliyorsunuz otobüslere. 2 günlük paketin içinde sınırsız otobüs hakkı, 2 adet gulaş, 1 adet içecek, 2 adet Margarit Adası feribot bileti, ücretsiz Margarit Adası bisiklet kiralama ve bazı mekanlarda indirimler gibi imkanlar mevcut. Şehrin gezilmesi gereken her yerinden geçiyor bu otobüsler ve iki günlük fiyatı 6000HUF civarıydı (Yani 75TL gibi bir rakam). Şehre vardığınız gibi bundan bir tane almalısınız.

Bir diğer önemli bilgi ise hesap öderken teşekkür ederseniz bunu “üstü kalsın” olarak algılıyorlar haberiniz olsun. Sonra para üstü bekler durursunuz :)

Otobüs kullanacaksanız binmeden önce biletinizi onaylatmanız gerekiyor. Bunu yapmazsanız ciddi cezası var.

Şehrin metrosunu kesinlikle kullanın. Budapeşte metrosu, dünyanın en eski ikinci metrosudur.

Şehrin tadını çıkarın. Buradaki bilgileri de kullanın ama tabiki de şehri kendiniz keşfedin. Budapeşte çok güzel bir şehir ve gittiğinize pişman olmayacaksınız.

( Budapeşte, Macaristan, Margarit Adası, Gulaş )

8 Temmuz 2014 Salı

Saraybosna - Mostar



Geçtiğimiz haftasonu bir haftasonu kaçamağı yapıp Bosna Hersek'e gittik. Açıkçası Türkiye'ye hem coğrafi hem de kültürel olarak çok yakın olması, vize istememesi gibi sebepler Bosna Hersek'i oldukça gidilebilir bir destinasyon kılıyor. Ankara'dan İstanbul aktarmalı olarak Saray Bosna'ya gittik. THY'nin Sabiha Gökçen'den kalkan uçuşu ile yolculuğumuz yaklaşık 1,5 saat sürdü.

Havaalanı oldukça küçük ve şehrin geri kalanında da birazda değineceğim gibi eski görünümlü. Butmir Havaalanı, şehire yaklaşık 12-13 km mesafede. Ulaşım için ise havaalanından taksi dışında bir imkan yok. Taksiler 20€ civarı bir fiyata merkeze, Başçarşı'ya götürüyorlar. Ucuz yollu bir haftasonu kaçamağı yapmak istememizden ve biraz da şehri yaşama hevesimizden ötürü kendimize ikinci bir opsiyon yarattık. Havaalanından 10 dakika yürüme mesafesinde 103 ve E31 numaralı hatların geçtiği otobüs durakları var (Mercator'un yanında). Bu otobüsler şehir merkezine gidiyorlar. Ücreti direkt şoföre verirseniz 1,8 KM (Konvertible Marka-Bam), büfelerden bilet alırsanız 1,6. Bu arada gittiğimiz zaman dövizler oranları şu şekildeydi: 1KM -> 0,5€ -> 1,5 TL. Yani oldukça ucuz bir tercih oldu. Çok sıcak bir otobüste tıka basa gittik belki ama o 90'lardan kalma havayı tam anlamıyla soluduk diyebilirim. Daha rahat okunabilmesi adına madde madde devam edeceğim. Önce Saraybosna:


Konaklama
Başçarşı'nın 100 metre ilerisinde, oldukça merkezi bir lokasyonda bulunan Motel Mejdan'da kaldık. Oldukça memnun kaldık. Çok uygun bir fiyata, 24 saat sıcak su, televizyon, kahvaltı, tertemiz nevresimler, ilgili bir resepsiyon ve ücretsiz Wi-Fi sahibi olduk. Gitmeyi düşünen ve çok fazla kalite düşkünü olmayanlar için 10 üzerinden 10 diyebilirim. Zaten Saraybosna'da öyle aman aman lüks otel falan da yok haberiniz olsun :)

Ulaşım
Havaalanından merkeze varış sürecinden bahsettim. 103 numaralı hat sizi su kanalının biraz ilerisinde indiriyor. Merkeze biraz yürümeniz gerekebilir ama keyifli oluyor. E31 ise direkt Başçarşı durağında indiriyor sizi, bu da ikinci alternatif. Şehir içi ulaşımda troleybüs, tramvay ve otobüs kullanılıyor. Ücretler, taşıt içerisinde ödenirse 1,8 KM, biletler büfelerden alınırsa 1,6 KM. Mesafeler ise, şehir merkezi-havaalanı 12 km, şehir merkezi merkez gar ve otogar arası 3-4 km şeklinde. Yani oldukça küçük bir şehirden bahsediyoruz. Burada, Saraybosna'ya gelip Mostar'a gitmek isteyenler için de bir kaç opsiyondan bahsedeyim. Tren kullanmak isterseniz seferler Saraybosna-Mostar 07:00, Mostar-Saraybosna 19:00 şeklinde. Fiyatlarını bilmiyorum fakat otobüsten daha ucuz. Biz otobüs kullanarak gittik Mostar'a. Gidiş dönüş bilet almak istediğinizde, her saatteki otobüse binemiyorsunuz, böyle enteresan bir durum var. Farklı saatlerde gidebilirisiniz. Sabah 09:00 ve 11:30'da otobüs var. Yolculuk otobüsle 2 buçuk saat sürüyor ve yollar biraz virajlı. Fakat böylesine yeşil bir doğa görmemiş olabilirisiniz daha önce, manzaralar inanılmaz. Bir daha imkanım olsa sırf bu sebepten trenle giderdim. Dönüş otobüsü saati ise en geç saat 18:30'da. Gidiş geliş 29,5 KM verdik kişi başı.

Yeme-İçme
Her şehrin, ülkenin olduğu gibi Saraybosna'da da meşhur bir yemek var, Ćevapčići ya da Cevapi. Pide arasında verilen bir köfte ve yanında soğan şeklinde geliyor yemek. Damak tadımıza oldukça uygun ve bizden bir yemek. Yemeden dönmeyin. Söylememe bile gerek yok sanırım, Boşnak Böreği de kesinlikle yenilmesi gerekenler arasında. Diğer yemekler de yine bizden gitme yemekler. Her yerde dönerci bulmanız mümkün. Dönerleri fena değil. Dönercilerin önündeki banklara oturup, sokağa dönüp dönerinizi yemek oldukça keyifli. Bir de Türk kahvesi olayı var. Aslında Boşnak kahvesi diyolar fakat bildiğin Türk kafvesi işte :) Burada çok meşhur ve herkes içiyor. Sadece sunuşu biraz farklı. Cezveniz tepsi üzerinde geliyor, şekerini içine atıp karıştırıp siz koyuyorsunuz fincanınıza. Kahve dışında ekstra değişik bir içecek yok. Yiyecek olarak değişik başka birşey ise kurutlmuş et. Kuru et, pastırma olarak geçiyor. Katedralin hemen yanında bulunan kapalı bir et ve süt pazarı var Gratzka Trznika adında. Buradan et alabilir ve bozulmaması için vakumlatabilirsiniz. Edam peyniri seviyorsanız burada çok ucuz. Türkiye'de kilosu 70 TL civarıyken burada 20 TL civarı. Ben yarım kilosunu bozulmadan getirebilirdim. Katedralin orada bulunan pizzacıda çok ucuza güzel pizza yiyebilirsiniz. Sahibiyle Türkçe muhabbet edebilirsiniz. Yiyecek olarak son tavsiyem ise kesinlikle taze frambuaz yiyin efendim :)

 


Başçarşı
Saraybosna'nın merkezi burası. Orijinal İsmi, garip harflerle yazılıyor fakat özünde Başçarşı işte :) Tüm atraksiyon burada. Kalabalık turist grupları burada toplanıyor. Burayı, meşhur çeşmesinden tanıyabilirsiniz. Herkesin uğrak noktası Bakırcılar çarşısı, hediyelik eşya satan yerler, yemek yenebilecek restoranlar, cafeler, barlar, hepsi burada. Müslümanlar, Hıristiyanlar, Boşnaklar, Sırplar hepsi bir arada yaşıyorlar ve her türden insan görmek mümkün burada. Merkezdeki meşhur caminin avlusunda Kur'an okunuyor. Turistler buraya büyük ilgi gösteriyorlar. 200 metre ileride şehrin en büyük katedrali bulunuyor. Özellikle Türklere hitap eden kahve içilebilecek yerlerin sayısı oldukça fazla. Başçarşı'dan şehir merkezine doğru yürüdüğünüzde ise sağlı sollu mağazaların olduğu sokaklar var. Ayrıca Başçarşı'nın hemen yakınındaki kanalın üzerinde Latin Köprüsü bulunuyor. Görmeden gelmeyin. Miamari olarak pek bir şeyi yok fakat 1. Dünya Savaşı'nı başlatan meşhur Ferdinand suikasti bu köprü üzerinde gerçekleştirilmiş.


Vječna Vatra - Sonsuz Ateş
Sonsuz Ateş, II. Dünya Savaşı'nda hayatını kaybedenler anısına 1946'da yakılmış ve hiç söndürülmemiş bir ateş. Sanıyorum bir kere sabote edilmiş, sonrasında hemen geri yakılmış. Buraya, Başçarşı'dan yürüyerek ulaşabilirsiniz.


Pazar Yeri
Her gün kurulan bu pazarda gezebilir, taze meyve sebze alabilirsiniz. Özellikle bizim buralarda pek satılmayan formatta taze frambuaz almanızı tavsiye ederim :) Bu pazarın hemen arka tarafında, şehrin muhtelif bir çok yerinde olduğu gibi insan isimleri görülmekte. Bu isimler, kuşatma esnasında bu noktada sırplar tarafından öldürülen insanların isimleri. Kuşatma kısmını en sonra saklıyorum, yeniden değineceğim.


Kuşatma
Bir çok kişinin bildiği üzere 90'lı yılların başında Saraybosna büyük bir sırp kuşatması altında kaldı. Çok yakın tarihte gerçekleşen bu olay şehrin her yerinde buram buram kokuyor. Boşnaklar, bu katliamın unutulmaması için özellikle bir çok noktada binaları o zamandaki gibi bırakıp, üzerlerindeki mermi izlerini tamir etmemişler. Şehrin bir çok yerinde, yerlerde kırmızı boyalar görebilirsiniz. Bunlar, o noktalara düşen bombaların açtığı deliklerin kanla dolduğunu simgeleyen birer yapıt. Olayın tarihine biraz hakim olduğunuzda böyle bir zulmün nasıl yapılacağını aklını almıyor inanın. Saraybosna hala ufak bir kasaba görünümünde. Bunun başlıca sebebi de savaş ve kuşatma. Parklar, şehrin muhtelif yerleri mezarlık dolu. Sırplar, psikolojik olarak savaşı kazanmak adına her türlü acımasızlığı yapmışlar. İnsanlara yapılan zulmün yanında kütüphane yakma gibi, tarih yok edici eylemleri de var. Her yerde ölen insanların, çocukların isimleri var. Saraybosna seyahati zaten turistik bir geziden ziyade canlı bir belgesel gibi geliyor insana. Bu belgeseli daha derinden yaşamak istiyorsanız Savaş müzesine kesinlikle uğramanız lazım. Otogar ve merkez garın çok yakınında bulunan bu müzeye 1,5 saat ayırıp o bölgedeyken burayı gezebilirsiniz ve gezmelisiniz. Müzede size eşlik eden herhangi bir rehber vs. yok. Savaşın tüm çıplaklığı gözler önüne serilmiş. Dokümanlar, videolar, savaştan kalma eşyalar, hepsi orada. Zaten müze girişinde de yorumun tamamen ziyaretçilere bırakıldığına dair ibareler var. Bir çok insanın yüreğinin kaldıramayacağı görüntüler var peşinen söyleyeyim.



Müze sonrası ikinci olarak gezilmesi gereken yer ise "Umut Tüneli". Bu tünel, kuşatma altındaki Boşnak'ların, Sırp keskin nişancılarına hedef olmadan şehre erzak ve mühimmat getirilebilmesi için 4 ayda yapılmış 800 metre uzunluğunda bir tünel. Tünel 1,5 metre yüksekliğinde ve 1 metre genişliğinde. Yüzbinlerce insanın bu tünel sayesinde hayatta kaldığı belirtiliyor. Tünel, Butmir Havaalanı'nın tam altından geçiyor. Artık müzeye çevrilmiş ve güvenlik sebebiyle 780 metrelik kısmı çökertilmiş. Yanlışlıkla tünelin çökük kısmının girişine vardığımızda orada bekleyen çakal fakat şirin Boşnak amcanın arabasına atladık ve müzenin asıl girişine gittik. Anladığım kadarıyla adamın geçim kaynağı bu. Korkmadan arabasına binebilirsiniz keza taksi olmadan tünelin girişine ulaşmak çok zor. Bir diğer enteresan olay ise tünele giderken kısa bir süreliğine Sırbistan topraklarına giriyorsunuz. Google Maps'den araştırabilirsiniz. Tünel Müzesi'nde kuşatmayı ve tünelin tarihini anlatan kısa bir video var. Sıkılmadan izleyin. Bize bir de savaşı anlatan Boşnak bir rehber denk geldi orada ki, dinle dinle doyamadık. Dinledikçe üzüldük. Bu olayları yaşayandan dinlemek bir ayrı oluyormuş.


Mostar
Saraybosna'ya kadar gitmişken Mostar'a uğramamak olmaz tabi. Mostar'a 2 buçuk saatlik bir otobüs yolculuğu sonrası vardık. Otogardan yürüyerek 10 dakikada meşhur köprüye ulaşabiliyorsunuz. Açıkçası köprü dışında çok da bir olayı yok ama köprü muhteşem. Köprünün şevresi de çok canlı. Köprünün altına inip ayağınızı buz gibi sulara sokabilir, köprü kenarındaki kafelerde çayınızı, kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Eskiden bir güç gösterisi olan köprüden atlama merasimi artık yerini turist eğlencesine bırakmış. Köprü üzerinde turistlerden para toplayıp köprüden atlayan tipler var. Biz oradayken bir kaç kere yetlendiler fakat şov yapıp atlamadılar. Biz de sıkıldık ve döndük. Burada daha fazla vakit geçirmek isteyenler için köprü müzesi ve bir kaç cami var. Benim için Mostar'ı özetlersek, enfes bir doğaya sahip gidiş yolu, köprü, köprü kenarından dinlenme ve hediyelik eşya diyebirilim.


Evet, umarım işinize yarayacak bilgiler de vermişimdir. Herkesin dediği gibi Bosna Hersek'de yoğun bir Türk ve Osmanlı esintisi var doğru fakat herkesin dediği gibi öyle millet Türkçe falat konuşmuyor peşinen söyleyeyim, ben çok nadir denk geldim. Herşeye rağmen tam bir haftasonu kaçamağı yapılacak yer efendim. Gidin, görün, savaşın izlerine tanıklık edin, kendinizi kötü ve sonrasında şanslı hissedin, Boşnakları takdir edin. Savaş gibi saçma sapan şeyler isterken bir daha düşünün...

( Bosna Hersek, Saraybosna, Mostar, kuşatma, savaş, cevapçi, Boşnak Böreği, tatil)

1 Haziran 2014 Pazar

26 Mayıs 2014 Justin Timberlake İstanbul Konseri


Bir çok kişinin bildiği gibi Justin Timberlake 26 Mayıs 2014 tarihinde dibimize kadar, İstanbul'a geldi. Bu konsere gitmemek tabi ki olmazdı. Lise zamanlarımın favorisi ve pop anlamında hala günümüzün en iyi sesine ve şovuna sahip Justin'i de gördük valla :)

Önce konser alanından bahsedeyim. İTÜ Stadyumu’na, hatta İTÜ’ye ilk defa gittim. Sıkı bir ODTÜ fanı olarak üniversite beni kendine hayran bıraktı diyebilirim. Yeniden okumak istedim :) Bileti en yakın tribünden aldım daha rahat izleyebilmek adına, iyi ki de öyle yapmışım. Sahadaki coşkuyu yaşadık diyebilirim. Üzerine ekstra olarak slow şarkılarda yerimize oturup dinlenme keyfi vardı. Kapılar 18:00’de açıldı ve biz hemen hemen 19:30 gibi üniversite civarlarındaydık. 10 dakikada içeri girdik, yerimiz belliydi oturduk. Konserin tamamını izledik, biraz yoğunluk içerisinde yaklaşık 20-30 dakika civarı bir sürede metroya ulaştık. Metroya binebildik, hatta oturarak gittik o derece. Konser bitişinden 1 saat sonra evdeydik. Sanırım biraz şans yanımızdaydı, keza bir çok kişi çıkıştaki sıkıntılardan ve metdonun bitmesinden şikayetçiydi. Bu kadar keyifli bir konser süreci geçirmedim diyebilirim. Her şey dört dörtlüktü. İzleyici kitlesi biraz problemliydi. Ergen sayısı, beklediğimin biraz üzerindeydi. Arada iğrenç çığlıklar falan oldu ama izlediğim yerde değil de saha içindeydi çoğunluğu çok şükür!


Ne yalan atayım, sahneyi ilk gördüğüm zaman biraz hayal kırıklığına uğradım. İşin içindeki JT olunca sanırım beklentiyi biraz yükselttim ama diğer konserlerinde kullandığı moving stage ve büyük ekranlar yoktu. Standart, siyah bezle kaplı ve çok büyük sayılmayacak bir stage ve iki yana konmuş ortalama büyüklüklerde ekranlar vardı. Tribünden izlediğim için biraz köşede kaldık, ama kaçırdığımız aşırı fazla birşey de olmadı. Ona rağmen sahnenin biraz daha geride ve daha geniş olarak kurulması iyi olabilirdi. Fakat o ekranlar üzerinde yapılan efektler gerçekten şahaneydi. Özellikle Suit&Tie’daki siyah beyaz ve retro havayı veren efektler tadından yenmedi. Ses de tribünlere oldukça temiz geldi. Özellikle Mirrors kapanışı, ses olarak yıktı geçti ortalığı.



Adam Justin arkadaş! 2 saat civarı sürdü konser ve adamın tek dinlendiği zaman slow şarkılarını söylerken oldu ve o zaman bile ya gitar çalıyordu ya DJ’lik yapıyordu ya da piyano çalıyordu. Ciddi büyük bir performans gösterdi. İnanılmaz bir tempoda sürekli şarkı söyledi, herkesi çoşturdu. Dansları vs. tam beklediğim gibiydi. Yıllar geçmesine rağmen hala çok formda. Hatta, yaptığı müziğin kalitesini de işin içine katarsak kariyerinin zirvesinde bir JT izledik diyebilirim. Konser, nedenini anlamadığım bir şekilde diğer konserlerinden yaklaşık 7-8 şarkı kısa sürdü fakat es geçtiği şarkılar özellikle yeni albümünden olduğu için çok da üzülmedim. Bu işlere konser esnasında karar verilir mi bilemem fakat seyircinin eşlik edemediği bir kaç ağır şarkı sonrası böyle bir karar da vermiş olabilir. Onun dışında samimiyeti orta seviyeydi. Seyirci ile etkileşim ise oldukça yüksekti. Bize de bol bol şarkı söyletti, eşlik ettirdi. Mikrofonla yaptığı şovlar, şapka hareketi, kıyafetler falan şahhaneydi. Özellikle arkasındaki ekiple olan etkileşimi, hem müzik hem de dans olarak üst düzeydi. Albüm konseri olmadı, hatta nostaljik oldu diyebilirim. Kendinisi sevmeye başladığımız şarkıları söyledi. Until The End Of Time’ı, tahmin ettiğim gibi Soma’daki madencilere adadı, iyi de yaptı. Şarkı esnasında tüm seyircilerin telefonların flashlarını yakıp eşlik etmesi ise harika bir görüntü oluşturdu. Ama özellikle beklediğim ve inanılmaz şovlarda söylediği Like I Love You ve Senorita harikaydı. Tartışmasız en sevdiğim şarkıdır Like I Love You. Klibinin bir benzerini orada da çekti diyebilirim. Sabah kadar söylese dinlerdim valla. Cry Me A River ile ortalığı salladı ve akustik What Goes Around kulakların pasını aldı. Adamı otur sabaha kadar dinle:) Suit&Tie ve Mirrors kapanışı, koreografi ve müzik olarak enfesti. Human Nature cover’ı da cuk oturmuş. Sıkı bir Michael Jackson fanatiği olarak Justin için King of Pop Jr. diyebilirim. Hatta belki ilerde tacı bile devralabilir. Bu nedenle ondan MJ şarkısı dinlemek de ayrı bir keyif oldu. Heartbreak Hotel cover’ı da 10 numaraydı. Sanırım konserle ilgili tek pişmanlığım paraya kıyıp Diamond Circle almamak oldu. Yerim çok rahattı fakat yapabileceğim herşeyi yapıp dibinden izleyebilirdim bu adamı, ona yanarım.


Özetle, Justin İstanbul’u salladı diyebiliriz. Kendi adıma bu kategoride izleyebileceğim top noktaydı kendisi ve kaçırsam çok üzülürdüm. Bir daha gelir mi, izleyebilir miyim bilemem fakat bu adam yüzünden artık bir çok kişiyi eskisi gibi keyifle dinleyip izleyemeyeceğim sanırım. Çıtayı inanılmaz yükseltmiş. The Tennesee Kids’le birlikte müziği ciddi bir seviye atlamış. Ergen müziği olayını zirvesinde bitirip tam olgun dönemine, R&B’yi ve biraz da Rock müziği katarak girmiş. İyi de yapmış. Türkiye de ya da başka bir yerde imkan olursa izlenmeden ölünmemesi gerek :)


( justin timberlake, istanbul, world tour, konser, itü stadyumu, 26 mayıs 2014, suit&tie, like i love you, mirrors )

11 Mart 2014 Salı

ResourceBundle Usage In Maven

Recently, I've been working on converting standard web application projects to Maven web application projects in Netbeans. During this process, I've faced a problem. In standard java or java web projects, you can reach a properties file in every location inside the project. I mean if you put your properties file (eg. messages.properties) in a package like com.test.myproject.resources, you can reach that properties file with ResourceBundle like:

ResourceBundle rb = ResourceBundle.getBundle("com.test.myproject.resources.messages");

When you convert your projects to maven projects, you cannot access resources like this. Maven has a unique directory hierarchy to follow. When you create a Maven project, you will see a directory hierarchy like:

PROJECT_NAME > src > main > java - resources - webapp - ...

You can find the whole hierarchy in https://maven.apache.org/guides/introduction/introduction-to-the-standard-directory-layout.html

In this hierarchy, Maven forces you to put the related files to related folders. You should put web files to webapp folder, java files to java folder and resources to resource folder. If resource folder is not created automatically,  you can generate one. After that, messages.properties file should be put into resources folder. Then, you can reach your properties file by using ResourceBundle like:

ResourceBundle rb = ResourceBundle.getBundle("messages");

Maven sees resources folder as a root folder for resources so you do not need to specify and package name. You can successfully use your properties file in Maven.

( resourcebundle, maven, directory hierarchy, properties )

2 Mart 2014 Pazar

And The Oscar Goes To...


Eveeet, uzun bir süre sonra Oscar adayı oldukça film izlemiş olarak, ödül törenine saatler kala biraz yorum ve tahmin yapmak istedim. Yine de izlemediğim baya film olmasından ötürü her kategori hakkında bir şey diyemeyeceğim. Bakalım neler olacak.

Best Picture
Açıkçası en iyi film kategorisinde son yıllardaki en keyifli filmler seçilmiş diyebilirim. Hangi filmin alacağı oldukça belli fakat diğer filmler de oldukça etkileyiciydi. Gravity, özellikle IMAX'de izlendiğinde efsane bir filmdi benim için. Tom Hanks'in Cast Away'inden bu yana hemen hemen tek kişinin oynadığı en sürükleyici filmdi diyebilirim. The Wolf of Wall Street, pornografik görüntüler had safhada olsa da yine yılın iyi filmlerindendi. Di Caprio ve Scorsese ikilisi yine harika bir iş çıkarmış. American Hustle ise Christian Bale'in oyunculuğu, mekan ve kostümler dışında bence yılın en balon filmlerinden di. Bana biraz geçen seneki Silverlining's Playbook'un meyvelerini yemek istemişler gibi geldi. İlk yarısı sürükleyici denilebilirdi fakat film gereksiz uzundu. Benim bu yılki şahsi favorim ise Dallas Buyers Club. Konu gerçekten hiç beklenmedik bir yere gidiyor filmde. Oyunculuklar inanılmaz. Christian Bale'den sonra McConaughey'in de kilo verme başarısı muazzam. Filmin büyük kısmı ufak bir kasaba içerisinde geçiyor. Oldukça yavaş ilerlemesine rağmen insanı sıkmıyor. Fakat bu yılki en iyi film, biraz filmin iyi olmasından, biraz filmin içeriği itibariyle Academy tarafından pohpohlanacağından ötürü 12 Years a Slave olacak. Film özellikle ırçılık konusunda ekstra bir duyalılığa sahipseniz insanı acayip sinir ediyor. Bu duyguyu yaşatabilmek bile başlı başına bir meziyet. Chiwetel Ejiofor'un performansını, filmin son sahnesi dışında pek beğenemedim açıkçası. Tüm film boyunca yüzünde aynı ifadeyle oynadı. Filmin ilk yarısı soluksuz izlendi fakat ikinci yarısında bir dolu konu iç içe geçti. Bir yerlerden Brad Pitt fırladı falan :) Sonuç olarak bence The Wolf of Wall Street ile yarışacak fakat en iyi film ödülünü alacaktır.

Actor
Christian Bale yine muazzam bir kilo değişikliği ile karşımızda. Internette arattığınızda karşınıza çıkan kilo değişimi resmine bu filmi de eklemek gerekiyor sanırım. Filmdeki pislik karakteri, tipiyle birlikte direkt yansıtmış ve oldukça başarılı gözüküyor. Bu kategorideki en zayıf halka, filmdeki oyunculuğu kötü olmamasına karşın Bruce Dern gibi gözüküyor. Huysuz, yaşlı baba rolünü süper oynamış fakat bence onun yerine buraya bir Tom Hanks de konulabilirmiş. Chiwetel Ejiofor ise Bafta'yı alarak favoriler arasında gözüküyor. Çok alacağını düşünmüyorum fakat en iyi filmdeki ırkçılık muhabbeti burada da geçerli olup bir sürpriz gelebilir. Gelelim Di Caprio'ya. Bu adaylığı, daha önceki filmlerindeki oyunculuğunun yanında biraz daha sönük kalıyor gibi. Filmdeki oyunculuğu yine muazzam. Özellikle overdose yaptıktan sonraki saçmalama sahneleri inanılmaz eğlendirici olmuş. Adamın üzerinde zaten yakışan bir beyefendi, zengin adam rolü var ki yine on numara gitmiş. Üstelik bence bu sene, yıllardır alamadığı ödülden dolayı Academy üzerinde bir baskı da oluşabilir. Son röportajında Oscar için değil iyi iş çıkarmak için oynadığını söylese de içten içe bu sene de alamazsa birilerine söveceği aşikar. Bence favori iki adaydan bir tanesi. Diğer ise kesinlikle Matthew McConaughey. İnanılmaz bir kilo vermiş, süper bir oyunculuk göstermiş, Golden Globe almış, en büyük favorilerden birisi. Di Caprio ile kapışacaklar fakat bence ödülü alacak.

Actress
Bu yılki en zor kategorilerden birisi. Herkes favori ama adaylar genel olarak çok sağlam. Sandra Bullock, şahane ötesi bir oyunculuk sergilemiş. Hemen hemen tek başına oynadığı filmin çoook büyük bir kısmını muhtemelen yeşil perde önünde oynadı. Aktif bir diyaloğun çok olmadığı bu tarz oyunculuklar her zaman zordur fakat 2 saat boyunca uzayda tek başına bir oraya bir buraya giden bir kadını bize soluksuz izletti. Kendisi 2. favorim. Amy Adams'ın ise bence bu sene oyunculuğundan çok göğüsleri ön plana çıktı gibi :) Aşk, nefret gibi duyguların yanında bir düzenbazın sevgilisi rolünün hakkını verdi. Filmin ikinci yarısında çok ortalarda yoktu. Bunlar neyse de... Fakat Cate Blanchett... Blue Jasmine tarz olarak beni pek açmadı fakat Allah'ım bu kadının nasıl bir rol yeteneği var böyle. Gerçek hayatta böyle bir senaryonun içinde olunsa yaşayan kişi bu kadının oyunculuğu yanında rol yapıyor gibi gözükür. Zengin kadın karakteri de rolüne inanılmaz gitmiş, muazzam gözüküyordu. Bence bu yılki kategorilerde kazananın en açık olduğu kategori bu olacak. Judi Dench diğerlerine göre biraz zayıf kalmış ve ne yazık ki filmi izleyemediğim için Meryl Streep hakkında yorum yapamıyorum. Eminim orada da müthiş bir oyunculuk vardır ama o filmi izlemeden oyunu Cate'e verdim bile.

Supporting Actor
Bu kategorideki favorim ise Barkhad Abdi. Adam IMDB'de 2013 yılında doğmuş. Çok enteresan bir hayet hikayesi var. İlk filminde Oscar'a aday ve bence sonuna kadar hak ediyor. Tamam özellikle filmin sonlarına doğru filika içerisindeki sahnelerde "American, American" lafında bıktırdı ve o bölümdeki bazı sahnelerde ne yapacağını bilemez bir kaç görüntüsü var fakat rolüne cuk oturmuş. Genel olarak oyunculuğu çok başarılı ve ufak tefek hatalarının es geçilip ödülün kendisine verileceğini düşünüyorum. Bafta'yı da aldı, bu da adaylığının ciddiyetini gösteriyor zaten. Barkhad ile kafa kafaya kapışacak kişi ise tabi ki Jared Leno. Gerçi actor mü actress mi hangi kategoriden girmesi gerektiğine emin olamadım ama Dallas Buyers Club filmini bu kadar izlenebilir ve kaliteli yapan faktörlerden birisi kendisi. Standart bir insanı oynarken bir duygu aktarımı yapmak çok zor olabiliyorken bu adam rolünün hakkını bir travesti olarak veriyor. Adam filmde kendini homofobik bir adama sevdiriyor daha ne olsun:) Jonah Hill'in oyunculuğunu abartı buldum ve açıkçası Di Caprio'nun gölgesinde kaldı zaten. Bradley Cooper ve Michael Fassbender ise, başka bir yıl olsa bu ödülün favorileri olabilirlerdi fakat biraz şansızlıklarına kurban gittiler diyelim.

Supporting Actress
Hemen söyleyeyim, filmi izlemediğim için Julia Roberts ile ilgili yorum yapamıyorum :( Sally Hawkins, aslında oldukça fazla ruh halini yansıtabilecek bir rolde iken beni çok etkilemedi. Şansının olmadığını düşünüyorum. Jennifer Lawrence, geçen seneki en iyi kadın oyuncu Oscar'ından sonra inanılmaz bir çıkışta. Overrated bir oyuncu mu henüz karar veremedim. American Hustle'da fena değildi aslında. Bir filmdeki iyi oyuncu sayısı arttığı zaman bir ya da bir kaçı biraz silik kalıyor. Jennifer için de aynısı geçerli sanırım. Filmin ilk yarısında zaten çok ortada yoktu. İkinci yarıda ise sırf ortaya biraz Jennifer koyalım diye yapılmış sahneler var sanki (Evdeki çıldırma sahnesi falan). Ama her şeye rağmen başarılı bir oyunculuk sergiledi bence ve yine bu yılki favorilerden. June Squibb keşke ödülü alsa. Bu kadar tonton ve huysuz bir kadın olamaz :) Filmin kendisini bu kadar çekici yapan kişilerin başında geliyor aslında. Rolü çok çok fazla değil ama oynadığı az zamanda bile bana gerçek hayatta tanıdığım bir çok babanneyi aynen yansıttı. Bu kategorideki favorim ise Lupita Nyong'o olacak. O kırbaçlanma sahneleri, ağlamaları, insanın yüreğini sızlatıyor. Kendisi de film geçmişi olmayanlardan. Bu sene Hollywood'a özellikle Afrika'dan yeni oyuncular katılacak gibi. Zaten bu seneki ödül törenleri, Ellen'ın sunumu, 12 Years a Slave ve benzeri faktörlerden ötürü tam bir küresel mesaj verme töreni olacak gibi :D

Diğer kategorilerde fazla yorumda bulunmayacağım fakat fikrim olup aday filmleri izlediğim kategorilerdeki favorilerim de aşağıdaki gibi olacak. İşe uyumadan gidecek gibiyiz ama neyse senede bir gece sonuçta. Herkese iyi seyirler diyeyim şimdiden.

Best Picture - 12 Years a Slave
Actor - Matthew McConaughey
Actress - Cate Blanchett
Supporting Actor - Barkhad Abdi
Supporting Actress - Lupita Nyong'o
Directing - Alfonso Cuaron
Costume Design - American Hustle
Film Editing - Gravity
Animated Feature Film - Despicable Me 2
Music (Original Song) - Happy (Despicable Me 2)
Production Design - The Great Gatsby
Visual Effects - Gravity
Writing Adopted Screenplay - The Wolf of Wall Street
Writing Original Screenplay - American Hustle

( Academy Awards 2014, Oscars, Ödül Töreni, 12 Years a Slave, The Wolf of Wall Street, Gravity, Dallas Buyers Club, Leonardo Di Caprio, Christian Bale, Barkhad Abdi)